Gönderi

159 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Marx'ın Öncüsü Saint-Simon
Cemil Meriç'i 5 sene evvel (2019) bugünlerde okumaya başlamıştım. "Bu Ülke" ve "Işık Doğudan Gelir" isimli iki kitabını okumuştum ilkin, çok beğenmiştim. Sonra o yaz neredeyse bütün külliyatını bitirdim. En son "Sosyoloji Notları ve Konferanslar" ile "Saint-Simon, İlk Sosyolog İlk Sosyalist" kalmıştı. Yine o senenin sonbaharında "Sosyoloji Notları ve Konferanslar"ı bitirdim. Fakat Saint-Simon hep bekledi ve nihayet bugün bitirdim. Cemil Meriç'i okumaya başladığımda "Corona" faciasına ve maske, mesafe, aşı, kapanma distopyasına daha aylar vardı. O dönemde dengeli bir okuyucuydum. Evvela klasikleri okuyup anlamaya çalışıyordum. Coronadan sonra her şeyin dengesi gibi benim de dengem bozuldu. Bir anda kültürel çalışmalar denen postmodern saçmalığa kaydı merakım. Ve artık Yeni Solun anlaşılmaz entel dantel muhabbetlerine dalıp bir ara neredeyse "Kitap okumadan her şeyi bilen filozof" moduna girdim. Tabii filozof artık sakıncalı bir kelimeydi. Üst anlatılar yıkılmıştı ve bilgi de otoritenin bir aygıtıydı. O yüzden filozof ve bilge gibi kategoriler saçmalıktı. Neyseki iki üç senelik bir kör dövüşünden sonra bu saçma fikirleri tuvalete atttım. Ne klasik eserlerin, ne klasik düşünürlerin ne de klasik öğretilerin miadı dolmuş değil. Düşüncemizi geliştirmek istiyorsak Musevilikten, Hıristiyanlıktan, İslam'dan, Liberalizmden, Marksizmden, Faşizmden, Anarşizmden, Marx'tan, Weber'den, Platon'dan ve tabiiki Cemil Meriç'ten haberdar olmalıyız. O yüzden işbu kitabın tahliline başlayalım. "Daha bir asır Türkiye'de Saint-Simon yazacak çıkmaz." demiş Cemil Meriç. Gerçekten de yazan yok. Marx'ı etkileyen isimleri araştırdığımda Saint-Simon ve Feuerbach'ın Türkçe literatürde neredeyse hiç yer almadığını gördüm. Hegel üzerine baya bir eser var. Stirner üzerine bir külliyat oluşmak üzere. Oysa Feuerbach üzerine kitap yokken kendi eseri olarak sadece iki kitabı çevrilmiş. Saint-Simon ile ilgili tek kitap ise incelemesini yaptığımız bu kitap. Türkiye Sovyetlerden, Fransız Aydınlanmasından, Organizmacı Sosyolojiden ve Pozitivizmden bir hayli etkilenmiş bir ülke oysaki. Saint-Simon gibi bu düşünce akımlarının temelinde yer alan bir düşünürün en azından bir iki eseri veya ona yönelik bir iki inceleme Türkçe'ye çevrilmeli veya Türkçe'de yayımlanmalıydı. Bu yokluk Türk münevverinin fikirlerin kaynağına inme cehdinde olmadığını gösteriyor. Yani düşünsel olarak çorağız. Feuerbach ve Saint-Simon'u geçtim, ütopik sosyalistlerin ve aydınlanmacıların üzerine bile elle tutulur bir literatür yok Türkçe'de. Ülkede o kadar Marksist var ama Narodnikler, Menşevikler, Mahnoculuk ve hatta SSCB üzerine bile doğru dürüst kaynak yok. Ki zaten okuyanda yok. Bunu geçelim. Gelelim eserin içeriğine. Sain-Simon bir soylu, aristokrat. Fakat fikirleriyle kendi sınıfından kopmuş ve cumhuriyetçilere doğru kaymış bir aristokrat. Bu aristokrat devrim yönetimi tarafından hapse atılır. Sonra kurtulup burjuva dünyasına girer. Fakat üretim, üreticiler, aylaklar, eşitlik ve hürriyet üzerine fikirleri onu bu dünyadan da çıkarıverir. Dağınık, düzensiz bir adam. Fakat Engels'in dediği gibi daha o devirde sınıfların sosyolojisini kavrayabilmiş bir adam. Çeşitli öğrencileri olur. En dikkate değer olanı Comte. Fakat Comte baya çalkantılı bir şekilde hocasından kopar. Onu bir deli olarak niteler. Meriç'in de dediği gibi Saint-Simon'un asıl öğrencileri sağ kanat pozitivistler değil Proudhon, Marx ve Bazard. Saint-Simon'un en önemli yönü sosyal bilimlere öncülük etmiş olması ve Marksizmle olan ilişkisi. Saint-Simon'a göre hayatın ve ilmin her alanı üretimin yansıması. Temelde her şeye yön veren üretim. Geçmişte derebeyleri maddi, rahipler manevi üreticileriydi toplumun. Artık üreticiler maddi, ilim adamları manevi üreticiler olmalıdırlar. En üretken ve en kalabalık sınıf toplumun anahtarını eline almalı. İşte bu sınıf ve üretim kavrayışı Saint-Simon'u sosyolojinin ve Marksizmin öncüsü haline getirir. Çünkü sosyoloji toplumu katmanlara ve kategorilere ayırarak aralarındaki ilişkileri inceleyen bilimin adıdır. Marksizm ise toplumu ve tarihi üretici güçler, üretim ilişkileri ve sınıflar üzerinden konumlandıran ideolojinin adıdır. Marx'tan önce Saint-Simon tarihin birbirini takip eden merhalelerden oluştuğunu, üretim araçlarına sahip olan sınıfın fikri üretime de sahip olduğunu, toplumun temelinde ekonomik ilişkilerin olduğunu ve geleceğin anahtarının endüstride olduğunu Marx kadar belirgin olmayan bir tarzda ifade etmiştir. Meriç'in de isabetli bir şekilde gösterdiği üzere Marx, Genç Hegelcilerden, Yeni Ren Gazetesinden ve Moses Hess'ten Saint-Simon'un fikirlerine erişmiş ve etkilenmiş olmalı. Ki zaten Alman Sosyalizminin Fransız Sosyalizminden etkilendiği ve Lassalle'ın Blanc'tan eykilendiği açıktır. Bununla birlikte Marx ve Engels'in tabiriyle Saint-Simon henüz oldukça ütopiktir. Yeni bir İncil yazmaya, yeni bir din kurmaya yönelimlidir. Takipçileri Enfantin önderliğinde tarikatlaşırlar. Kadınların toplumu kurtaracağına inanırlar. Sonra sapkın diye dışlanıp endüstriye ve mühendisliğe yönelirler tekrar. Enfantin kendini bir tür resul sanmaktadır. Saint-Simon'un rasyonalist ve materyalist tilmizi ise tarikat tarafından dışlanır ve böylece Saint-Simon'un öğretisi bilimsel bir temele doğrudan varmadan silinikleşip gider. Kitap hakkında daha fazla ayrıntı vermeyi burada keselim. Okuyucu gerisini kendisi okudun. Esasen eser edebi değil didaktik bir eser olduğu için bu kadar ayrıntılı ele aldım. Malum, didaktik eserlerin esası içindeki öğretiyi özümsemek ve anlamaktır. Kişi kitabın özetini öncesinden edinirse okurken daha iyi anlayabilir. Ya da okuduktan sonra özeti edinirse daha açıklayıcı olabilir. Yani spoiler kaygısı yoktur. Son olarak Cemil Meriç'in üslubunun ve anlatı gücünün oldukça kaliteli olduğunu ve okuru sıkmadığını belirtmem yerinde olacaktır. İyi okumalar.
Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk Sosyalist
Saint-Simon: İlk Sosyolog, İlk SosyalistCemil Meriç · İletişim Yayıncılık · 2017933 okunma
·
61 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.