Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

SÖZÜN NİHÂYETİ VE SEVDÂNIN BİDÂYETİ
Yatağa giriyor. Yorganı başına çekiyor. Yaşanan mekâna ve zamâna verilen bu ehemmiyetten kurtulmalı. Dışarıda olup bitenlerden sıyrılmalı. Varsın eski şehir bütün çarşıları ile yerlere yeksân olsun, varsın bütün dutlar kesilsin. Onu bunca yıl koşturan, içini fırtınalarla doldurup enginlere salan hırs, bu dış görünüşten kaynaklanmıyor mu? İnsanlar bir meta değil, olmamalı! Bir duvara duvar kağıdı, badana, boya. Bir mobilyaya kadife, cila. Ve bir kadına bilimum kozmetik sanâyii. Eşyânın tabiatı îcâbı... Kediler de her sabah taranır. Yıkanmak en tabii ihtiyaçtır, annem beni leğende yıkardı. Artık bir med-cezir içi. O yıldız mâdem ki yerinden kaydı. Artık gidecek, sonuna kadar gidecek. Âkıbet gelip mal varlığına, arabasına ve altın yüzüğüne dayanacak. Ondan önce yapılacak şeyler var. Yıllarca hırsla içinden çekip aldığı, fırlatıp attığı, her birini yarışın bir köşesinde terkettiği, babasından, O'nun alınterinden, eski şehrin çarşısından; rızık, bereket, nasip, helâl, haram diye bir takım kavramlara oturmuş hayatından, annesinden, O'nun seher vakti duâya açılan ellerinden ve bu ellerle yapılan her yemeğin kokusu duyulmuştur diye komşuya bir parça aktarıldığından, merhametten, şefkatten, hizmetten, hürmetten... Nîçin ağlıyorum. Belki yıllardan beri ilk defa bir başıma ağlıyorum. Buna ağlamak denmez. Derin bir iç çekiş, geçen zamâna, ömre.. Belki de sular aydınlanıyor. Ulaşmak istediğim o meçhul kıyı içimin labirentlerinden çıkıp geliyor. Hicret nereye Engin, hicret nereye?.. O gece bavulunu topluyor. Bir an önce bu << şehirleşmeye>> çabalayan kasabayı terketmeli. Parlak mâvi bir gök, çiçek açmış bir bâdem dalı ve çıngıraklı bir fayton aramıştı. Hâyır, hiç de sükût-u hayâle uğramış değil. Bir başka mekânı ve bir başka zamânı arzulamıştı. Ama sokaklar ve ağaçlar da insanlar gibi yaşlanıp ölüyorlar, hiçbiri bâkî değil. Ne Ali Kemalî Bey'in sarmaşıklarla kapı eyvanı, ne Cihan Otel ve Kıraathânesi. Lâkin yine de bu bungun seyahatin kazandırdığı pek çok şey vardı. Bir takım remizler aracılığı ile de olsa, şu sönen; gün geçtikçe gölgelenen eski şehir, o aydınlık hâtırâlar, yâni o temiz insanlar sevinci yeniden yakalamasına yardım etmemişler miydi? Kalbî bir takım şeyleri... -Taşıyalım beyin(beyim)... -Teşekkür ederim, kendim taşırım... Adama bakıyor. Baktıkça umutlanıyor adam. Tam sırasıdır. Cehdetmenin tam sırası. Her yanını ateş basıyor, üşüyor, titriyor, korkuyor ve heyecan. Bu an. Sağ elindeki iri altın yüzüğü koparırcasına çıkarıyor. Gayri ihtiyâri uzanan eline doğru uzanıyor adamın eli. İri kemikli parmaklar, uzun; araları kir dolu tırnaklar, ne gam, yüzüğü bırakıyor. Ve içindeki nefesi boşaltıyor...
Sayfa 88 - Dergah Yayınları, HikâyeKitabı okudu
·
16 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.