Engin, zenginliğiyle gıpta edilen, etrafındaki kadınların elde etmeye çalıştığı adam... Süheyla, içinde yer etmiş herşeyden, tokalarından, çantalarından, işinden, eşyadan kısacası dünyadan sıyrılmış, tüm maddi varlığına rağmen Engin'i reddeden kadın... Red cevabıyla kendini sorgulayan, içindeki putları bir bir deviren Engin'in bir tirenle harama batmamış bir beldeye hicreti... Yine bir tiren, yine sonunda kavuşmak olmayan bir sevda...
Mustafa Kutlu bu kitabıyla, kendi elimizle içimize yerleştirdiğimiz putları gözümüze sokuyor bu kez. Eşyayla sarılı, şaşaalı hayatlarımızdan sade bir hayata, özümüze davet ediyor. Hırslarımızdan, harama batmış hayatlarımızdan hicrete zorluyor.Özüne,kaybettiğin değerlerine dön diye haykırıyor adeta.Kitabın kapağında, mezar taşının yanında duran güzel kedi "dünya malı dünyada kalır." der gibi bakıyor. Dayanışmamızı, işbirliğimizi baltalayan, insanı sömüren, köleleştiren ekonomi anlayışına kafa tutuyor. Birbirimizin iyi niyetinden,umutlarından çalarak biriktirdiğimiz kirli paralar değerini yitiriyor bir anda. "Biz kimiz, neyiz, ne yapıyoruz?" sorularıyla okuruna kendini sorgulatıyor.Okura sonunda büyük bir ders bırakıyor.Bu kitabın sonunda kendime çıkardığım pay hiçte değersiz sayılmaz. Şöyle ki : bizi zenginleştiren , tüm herşeyimize yeten, kanaat bilir zengin gönüllerimiz vardı. Öylesine zengindik ki... Şimdilerde ise bizi özümüzden uzaklaştıran hırs bulaşmış, tatminsiz gönüllerimiz var. Öylesine yoksuluz ki... Zengin olmak adına içine düştüğümüz hırs içimizdeki yoksulluğu körüklemekten öte geçmiyor. Bu halimizle içimiz yoksul... Yoksulluk içimizde...
Saygılar, değerli okumalar...