"Bütün bunların hepsi rivayet ve yorum. Hangisine inanacağız? Hangisini kabul edeceğiz?'' diye düşünebilirsiniz. Ancak 1929'da Akif tarafından yazılmış şu mısralar dikkatlice okunursa, Mısır'a (Hilvan'a) giden şairimizin, niçin gitmek zorunda kaldığı bizzat kendisinden öğrenilebilir:
Hilvanıların hepsinin ihlâsını, ilkin,
Bir bir sayıver. Bitti mi defter, de ki:
Lâkin,
Mevzun düşürür saçmayı bir saçma adam var,
Manzum sayıklar gibi manzume sayıklar! Zannım, mütekâid şuarâdan olacak ki: Hiçbir yenilik yok, herifin her şeyi eski. Hâlâ ne sakaldan geçebilmiş ne bıyıktan; Asân da memnun görünür köhne kılıktan. Hicrî, kamerî ayları ezber sayar ammâ, Yirminci asır zihnine sığmaz ne muamma! Ma'mure-i dünyayı dolaştıysa da, yer yer, Son son, "Hadi sen, kumda biraz oyna!" demişler.
Bu vesileyle kıssadan hisse çıkarmak istersek, Türkiye'de İslamcılığın, bugün kumda oynamayı göze alamayanların bir eseri olduğunu söyleyebiliriz.