SSCB’de estirilen devlet terörüne inanmadık biz. Dedik ki, bu anlatılanlar emperyalistlerin ve onun işbirlikçileri yerli unsurlarının yalanları. Çünkü aklımız bir ideoloji tarafından rehin alınmıştı. Ve henüz ideolojinin bir fikir olmadığını anlamamıştık. Mücadele eden insanlara ihanet ettik.
Kimi anlamadan öldü. Gördüklerini hayra, hayrın gelmesi için yaşanması gereken zamana yordu. Kendi öldü. Mayakovski gibi. Kimi delirdi Yesenin gibi. Kimi gurbetteydi, sustu Nazım gibi. Kimi işi akla hayale gelmedik simgelerle anlattı. Bulgakov gibi. Kimi bir aşka hüzün etti. Hamzatov gibi. Kimi açtı ağzını yumdu gözünü. O sürgün bu sürgün gezdi. Fiziksel işkenceler gördü.Yılmadı. Soljenitsin gibi.
Hepsi çok acılar çekti. Ama Soljenitsin’in üstünden buldozer geçti. Ses verenlerin sesine ilk o sahip çıktı. Zaman geldi SSCB artık açık açık öldüremez oldu. Çünkü ekonomisi hiç bir zaman iyi olmamıştı. Batının parasına ihtiyacı vardı. Uluslararası bir yığın hayırlı yasayı imzaladı. Öldüremeyince başka bir şey geliştirdi. Muhalifleri meslektaşlarına kötületmek. Saharov ve Soljenitsin’i susturamıyordu bir türlü. Yazarlar akademisine baskı yapıp bir mektup yazdırdı. Bu ikiliyi mahkum ediyor, halk düşmanı Batı ajanları olmakla suçluyordu. Amaç halkı aldatmaktı.
Otuz bir kişiye imzalatabildiler. En ünlüleri Şolohov’du. Biri, babası da rejimin öldürdüğü Aytmatov bir diğeri de Resul Hamzatov’du. Yanlış hatırlamıyorsam başkaca da ünlü yoktu. Ha bir de Rus milli marşının söz yazarı vardı. Saharov ve Soljenitsin affetti mi onları bilmem. İmzacı bu insanlara kızamadım ben. Ama isimleri geçtikçe içimde bir burkulma olmadı diyemem. Çünkü biz onlara inanmak istiyorduk. Kandırılmak değil.
Kaleminize sağlık Necmettin Bey.