Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1947 Fransız grevleri sırasında gazeteler Paris celladının da işini bırakacağını yazdılar. Bu yurttaşın kararı üzerinde fazla durulmadı. İstediği şey apaçıktı Her gördüğü iş için prim istiyordu; her iş görenin istemekte haklı olduğu gibi. Ama asıl isteği büro şefliği kadrosuydu. İyi hizmet ettiğine inandığı devletin bu gün bütün memurlarına verebileceği tek hakkı, elle tutulur tek onuru yani belli bir devlet kadrosunu. İşte tarihin yükü altında, son serbest mesleklerimizden biri de böylece sönüp gidiyordu. Evet, tarihin yükü altında diyebiliriz, gerçekten. İlk kanlı çağlarda, korkunç bir ün, celladı herkesten uzak tutardı. O, işi gereği, yaşamın ve bedenin gizine kıyan kimseydi. Korkunçtu ve biliyordu korkunç olduğunu. Celladın korkunç olması, insan yaşamının değerli olması demekti. Bugünse cellatlık yalnızca utanılır bir iş olmakla kalıyor. Bu durumda celladın elleri temiz değil diye sofraya alınmayan bir yoksul akraba işlemi görmek istememesini haklı buluyorum. Adam öldürme ve işkence etmenin birer öğreti olduğu ve neredeyse birer kurum haline geldiği bir uygarlıkta, Cellatların memur kadrolarına girmeye yerden göğe kadar hakları vardır. Doğrusunu isterseniz, biz Fransızlar bu işte biraz geç bile kaldık. Dünyanın her yerinde, cellatlar bakan koltuklarına kurulmuşlar bile. Yalnız balta yerine kalem kağıt var ellerinde. Özgürlük Tanığı.
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.