Bukowski’nin 71-72 yaşlarının güncesini okuyoruz bu eserde.
Hipodroma at yarışlarını izlemeye gitmenin dışında, evinden hiç ayrılmıyor. Evine de kimse gelsin istemiyor. Bu eserde kadınlardan neredeyse hiç bahsetmiyor.
Ölüme yaklaştıkça ona ulaşma arzusu artıyor. İnsanlardan kaçıyor. Belki de en doğrusunu yapıyor. Yazmaya içmekten daha çok vakit ayırıyor son zamanlarında. Bütün ömrü boyunca severek yaptığı içme eylemi için de şöyle diyor: İçkiyle de öldüremem kendimi. Yaklaştım ama olmadı. Şimdi artan malzeme ile yaşamaya müstehakım.
Kedinin su kabından su içmek gibi tuhaf davranışlar, onda hiç de tuhaf durmuyor. (9 kedisi varmış o dönem)
Ölümden korkmuyor gibi görünmeye çabalasa da, ona yaklaştıkça korkusunun arttığını sezebiliyorum.