Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

KÖPEK KAHRI
Minik, tiz bir ses ''hevhevhev'' diye göğe sesini uçurtma misali uçuruyordu. Onu bulmak epey zordu, çünkü avuç kadar bir can taşıyordu. Bir baktım balkondan, sütlü çikolata renginde, kımıl kımıl kımıldayan, pembe dilli bir bebek köpek. Ama nasıl tatlı, dıgıl dıgıl ordan oraya koşuyor, heyecanlı. Sahibi, efendisi(!) onunla binlerce lira döktüğü, acaba neresini yaptırsam daha diye şaşırttığı evinin bahçesinde, çimlerin üzerinde bu minik canla yuvarlanmalar, kovalamacalar, şakalar şukular eşliğinde oynuyordu. Biz de arada bahçenin demirleri ve duvarlarından ona yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşıyor, onunla konuşuyorduk. Annem de yatak odasının balkonu tam onun yuvasıyla paralel hizada olduğu için, her gün garip sesler çıkararak köpekle konuşuyor, onu seviyordu. :) Annem hayvanlarla ve bebeklerle konuşurken çok garip sesler çıkartıyor. Kesin onlar da korkuyorlardır. :) Ama baktım, köpek anneme alışmış, beni çok nadir gördüğü için korkutacak şekilde havlarken, annemi gördüğünde neşeli neşeli dilini çıkartarak kuyruk sallıyordu. Cinsi Çin aslanıymış, bir süredir de bunları almak, onlara sahip olmak -ama asla sahiplenmek değil- popülermiş. Hatta canım komşumuz da köpeği çalan olur diye, o küçücük poposuyla bahçede koşturduğu dönemde evine alıyordu geceleri. Çünkü para vermişti. Daha onunla bahçede yavruluğunu sömüreceği çok günler vardı. Köpek onu her gördüğümde, sanki bir masal kahramanı gibi, yahut kahverengi tüylerinin bende çağrıştırdığı misal kahvenin köpürdüğü gibi, inanmakta zorlanacağım bir hızla büyüyordu. Bir baktım kocaman olmuş. Artık bahçede gezmesine izin yoktu. 1'e 2 metrelik demir tellerle çevrili bir alana bir yuva konmuş, altına toprak atılmış, yağmurda o toprak çamur olmuş ve içine gömülmüş bir vaziyette yatar halde bırakılmıştı. Şu an bunları yazarken dişlerimi sıkıyorum, gözlerim yaşardı. İçler acısıydı ya... Bana destek olacaklarla birlikte komşuyu dövebiliriz. Annem, köpeğin o perişan halini görünce, adama (!) ''Şuncağızın altına bir taş maş dökün, hayvan çamurun içine batıyor, çok zorlanıyor yazık.'' demiş. Komşunun bir iyi yönü varsa; bizlere zararsız, kendi halinde, kibar ve verilen önerileri dikkate alan biri. Her neyse ''Aaa doğru abla, öyle yapalım.'' demiş. O güne kadar köpeğin farkında değil. Çünkü artık büyüdü, çünkü artık sevimliliğini sömüreceği bir şey kalmadı, o yüzden nazar-ı dikkatini cezbetmiyor! Köpek ayların sonunda yaşlı bir ihtiyarın hüzünlü gözlerini almıştı, bizi görünce yalandan havlıyor, adeta beni kurtarın diye bakıyordu. Adam hovarda bir tip. Genç kızlar bacaklarına geçirdikleri streç pantolonlarla, popolarını, onun adını dahi telaffuz etmekte zorlanacağım arabalarına abanmak suretiyle adamı çağırırlarken, bizim gariban köpek arada beni de sokağa çıkarsalar da bacaklarım yol yürümek nedir görse diye umuyordu. Yürüyeceği bir alan dahi yoktu köpeğin. Öylece ayakta dikilmek tek çaresiydi ve Allah kahretmesin büyüdükten sonra hayvanın beslenmesine dahi dikkat etmez oldular. Hayvanın yavruyken sevgisini kazanıp, sonra yüzüne bakmayan sahibi, onun sevgisizliği ve ilgisizliği üstüne, fiziksel koşulları da son derece kötü olduğu için, onun git gide tükendiğini görmüyordu. Geçen karşı komşularımızdan biriyle karşılaştık. Köpeği birkaç ayda bir bahçeden çıkarıyorlardı, haklarını yemeyim. Yine o nadir anlardan birinde kuyruğunu kaldırmış, yere kafasını gömmüş eşeleniyor, bakınıyordu, ama bir durgunluk vardı üstünde. Komşumuz dedi ki ''Bakkala giderken gördüm, köpek kusuyordu. Hastalanmış galiba. Hemen sahibini arayıp haber verdim.'' Bu arada annem köpeğe arada yemesi için bir şeyler de veriyordu. Anlayacağınız köpeğe sahibi değil, mahallecek bakıyorduk. Derken iki gün evvel, köpeğin sahibi hovarda komşumuz, avratlara gösterdiği ilginin %1'ini köpeğine göstermeyen hani, annemle karşılaşmış. ''Köpek sizi rahatsız ediyor mu?'' demiş. Arada çılgınlar gibi havladığı oluyordu. Olur. Köpektir. Bir de enerjisini nasıl atacak hayvan? Annem de ''Yok yok hiç rahatsız olmuyoruz, yazık zaten hiç sesi çıkmıyor uzun zamandır.'' demiş. Adam da gülmüş; ''Çıkmaz çünkü öldü.'' demiş. Komşuyu dövme teklifim hala geçerli. Üç hatunu bıraktı. Dördüncüyle evlenince köpek alacakmış bir daha. Bu köpek hastalıktan ölmedi. Kahrından öldü. Yetmedi daha fazla ölüm istiyor. İşin edebiyatında olsam, komşuyu dövme teklifim hala geçerli, cümlemde bırakırdım yazmayı. Fakat size başka köpeklerin durumundan da bahsetmek istiyorum. Ben müstakil evlerin olduğu bir mahallede oturuyorum. Burada adi insanlar cins cins kediyi köpeği yavruyken alıyor, bebekliklerini sömürüyor, büyüyünce yahut bakamayınca sokağa salıyorlar. Bakın bu şerefsizliktir. Bir yaz vakti otobüse binecektim, kaçırdım. Otobüs güzergahı da bir nevi menderes misali. O diğer duraktayken ben de biraz yürürsem yine yakın olan bir durak var oraya yetişirim dedim. O kadar sıcak bir gündü ki abartmıyorum, ayakkabım asfalta yapışıyordu. Gölge bir yer yoktu ve ben o otobüse binmek zorundaydım. Asfalt, sıcaktan adeta gökyüzüne doğru ağlıyordu. Ben Ankara'da değil, çöldeydim ve bu gördüğüm evler bir seraptı, birazdan bir kapıyı yumruklayacak şu fakire bir su diyecek ruh haline gelmiştim, derken yolun tam ortasında daha evvel birkaç kere daha gördüğüm Sibirya kurdu bir hayvancağız yatıyordu. Sağ ön patisinin üzerine başını çuval gibi bırakmış, gölge bir yer aramaya dahi mecali kalmamıştı besbelli. Bakışları mahzun ve sabitti, ölmemişti, nefes alıyordu ama belli ki perişandı sıcaktan. O an küfrettim. Çaresizlikten, diyecek söz bulamamaktan, yapacak bir şey bulamamaktan, onu soğuk memleketine özgü postuyla buraya sıcağa bırakan buna vasıta olan herkese her şeye küfrettim. Bilirsiniz ki bozulan insan küfreder, diyecek sözü olmayan. O an kendimi dahi zor taşıdığım için sürüne sürüne durağa ulaştım. Onu daha sonraları birkaç kez daha gördüm. Ama sonu nedir bilmiyorum... Burada bir ara epey bir kuçukutturi çeteleri vardı. Evinden atılan köpek çetesi... Hepsi birbirinden cins ve pahalı köpekler. Hala görüyorum, ama o birkaç sene öncesi gibi değil. Belediyeye sürekli şikayetler gittiği için toplatıldı diye biliyorum. Ve bir duyuma göre başka bir ilçenin belediyesi de barınaklar dolu diye, kendi ilçesindeki köpekleri toplayıp bizim buraya salıyorlarmış. Biz elimizden geldiğince kediyi de köpeği de besliyoruz çok şükür, ama bu böyle olmaz. Nasıl olur buna da diyecek bir sözüm yok.. Sadece üzülüyorum.. Bir arkadaşım doktor, yeni atandı gitti Yozgat'ın küçük bir ilçesine. Gezecek pek bir yer yokmuş. Ancak merkeze inmek gerekiyormuş. Canı çok sıkıldığı ve evde tek olduğu için buna bir çözüm arıyordu. Geçenlerde yolda yavru bir kediyle karşılaşmış, oldukça uysal, ona eğilip elini uzatmış ve ''Benim ev arkadaşım olur musun?'' demiş. O da dünden razıymış ki, arkadaşıma patisini uzatarak karşılık vermiş ve orada tokalaşmak suretiyle anlaşmışlar. :) Fotoğrafını attı, çok tatlı ve komik bir kedi. Korkuyla uyanmış da ''Ay noldu'' der gibi bakıyor. Ankara'ya geldiğinde petshop'a gittik. Birkaç ihtiyacı varmış. Orada kocaman bir kafese kapatılmış, büyük ama hüzünlü bir papağan vardı. Dakikalarca onunla konuştum. Bence beni anladı. Ona yerinin gökyüzü olduğunu, onu alsaydım evde kafese koymayacağımı ama evde hayvan beslemenin onların özgürlüklerine kasıt olduğunu düşündüğümü, onu buraya getirenin de satanın da vs. epey bir sohbet ettik. Üzüldüm ve minicik kutularda alınmayı bekleyen diğer yavrulara bakıp, ağlamaklı çıktım oradan. Bu çarka hizmet eden herkesin çarkına Cem Karaca'dan youtube.com/watch?v=QdZNIU4...
··
52 görüntüleme
Evey hammond okurunun profil resmi
Benim sınıf arkadaşım sırf şımarıklığından dünya para verip cins bir köpek almıştı. Köpeği balkona bağlayıp etmediği zulmü bırakmayınca komşular belediyeye şikayet etmişler, belediyeden birileri gelince yakalanmamak için köpeği sokağa atmış. Bunu bide komik bir şeymiş gibi zevkle anlatıp gülüyordu, köpeğe doğru düzgün yemek bile vermemiş çemenli yumurta yedirmiş zavvalı hayvan hasta olmuş.
K. okurunun profil resmi
Yazıklar olsun...
Tubew okurunun profil resmi
Az önceki tebessümle başladığım yazıya yine çocukluğumu hatırlayıp gözyaşlarımla devam ettim. Okul yolumdaki bir evde biz okula gidip gelirken pencereden mahzun mahzun bakan bir sibirya kurdu vardı. Hep pencere açıkken konuşurdum onunda, sahibi kötü biri diye düşünür birileri pencereye yanaştı mı kaçardım. Bir gün cesaretimi toplayıp çocuk aklımla "köpeğinizi gezdirebilir miyim?" diye sormuştum, sinirle pencereyi kapatıp köpeği içeri almıştı adam cevap bile vermeden. Köpeği bir daha hiç pencereden bakarken görmedim. Keşke statü olarak görmesek hayvanları, can olduklarının farkında olsak. Tek yaşam amaçları sosyal medyada beğeni almak gibi görülmese ama ne kadar zor. Bahçeme gelen kedilerle dolanıp ağlaşıyoruz bazen. Anladıklarından eminim. İnsanlardan daha çok anladıklarına ise daha çok eminim. Lütfen daha çok yazın, cümlelerinizden birinin ucu bir kalbe değer bir cana yuva bir cana can olursunuz belki. Elim yüreğimde okudum, 10-15 köpekle giderdim okula sabahın 5'inde, otobüse bindirdikten sonra geri giderlerdi otobüs kalkana kadar bana bakıp. Ben de camdan onlara bakıp ağlardım hep. O hüzünlü gözlerin dostluğunu hiç unutmam. Keşke bilsek değerlerini, keşke patilerini dizlerimize bir koyuşlarıyla nasıl yüreğimize iyi geldiklerini fark etsek. Böyle mi olur.
K. okurunun profil resmi
Allah herkesin kalbine merhamet versin...
Evey hammond okurunun profil resmi
Aynen başka ne denir ki
K. okurunun profil resmi
Yeniden köpek aldı, umarım ölmez.
Ferah okurunun profil resmi
''3 hatunu bıraktı.4.yle evlenince köpek alacakmış bir daha. '' Köpek alma formülünü bu şekilde mi bulmuş:)))
K. okurunun profil resmi
Bakamıyormuş tek başınayken +_+
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.