Önce Avrupa, sonra da ABD’de oluşan sanayi toplumu, kaba bir
kapitalizm tarafından ikiye bölünmüş izlenimi verir: Bir yanda, çıkar
ve bireysellik dünyası, ki Schopenhauer bu dünyanın, estetik
olarak ayyaşlarla dolu bir meyhane, entelektüel olarak bir tımarhane,
ahlaksal olarak da bir haydut yatağı olduğunu söyler; öte yanda
da, kişiye bağlı olmayan ve hesaplarla arasında bağlantı bulunmayan
bir arzu dünyası. Sahiplenici bencilliğin hizmetindeki araçsal
akıl, artık tasarımla değil de ancak algıyla kavranabilen yaşamın,
bedenin ve arzunun güçlerine hiçbir şeyle bağlı değildir.
Kant’ın ikiciliği trajik bir hal alır. Schopenhauer, insanın, kozmik
olarak yaşama arzusuyla kendisini bireyleşmeye sürükleyen hareket
arasında parçalandığından dolayı mutsuz olduğunu düşünür.