Böyle bir romana insan ne yazar? Nereden başlamalı, nerede bitirmeli? Herta Müller insanda kafa bırakmıyor. Saçmalarsam benim suçum değil. Daha önce de yazarın iki romanını okumuştum ve edindiğim izlenimler hiç değişmedi. Kendine has bir tarzı olduğu kesin ve bu kesinlikle benim tarzım değil. Ben böyle bir tarzda yazsaydım belki hoşuma giderdi ama okuyucu açsından resmen bir çile. Şunu anladım ki bu yazarı okumak oldukça zor, anlaması ise daha zor. Sanırım bu tarz yazarın yıllarca Romanya’da diktatörlük rejimi altında yaşamasından ya da öyle bir yaşamın insana neler hissettirdiğini anlatmak istemesiyle alakalı bir şey. Baskıcı bir rejimde insanların söz söyleme hakkı olmadığı gibi sürekli korku içinde, çevreye kapalı bir şekilde yaşamak zorunda kalırlar. Kitaplarındaki cümleler olabildiğince kısa, her türlü duygudan arındırılmış, tek bir fikir ya da düşünce belirtmeyen, soğuk, ruhsuz cümleler... Sanki mekanik bir anlatım var. Yazılanlar sizi kesinlikle bir şey düşün(dür)meye sevk etmiyor hatta bunun önüne geçiyor. Okuyucu da robot gibi hisseder kendini. Cümleler arasında o kadar söylenmesi gereken şeyler var ama her şey eksik. Cümleler zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde havada uçuyor resmen. Oldukça deneysel, şiirsel, sürreal bir anlatım. Üstelik anlatım çok yoğun, çünkü gereksiz hiçbir öğeye yer verilmemiş. Olay namına elle tutulabilecek bir şey de yok. Irene isimli orta yaşlı bir kadın sevdiği adamın peşinden Batı Almanya’ya göç eder (burada yazarın hayatıyla bir benzerlik kurulabilir). Kitapta belirtilmemiş olsa da yaşadığı yer Romanya. Almanya’ya göçünden sonra kendini yeni doğmuş bir bebek gibi hisseder. Her şeye yabancıdır . Romanya’da maruz kaldığı travma bir yana, hayatında anlamlı bağlantılar kurma çabası içine girer. Üç farklı adamla olan ilişkisi de pek yürümez. Okumamak size pek bir şey kaybettirmeyecek ancak deneysel bir şeyler okumak isterseniz buyurun efendim.