Benim için bu dünya her zaman büyülü bir dünya oldu, ben daha küçükken de bu böyleydi, Oslo'nun sokaklarında Portakal Kız'ı aramaya başlamadan çok önce. Bu duyguyu basit kelimelerle anlatmak çok zor, bu dünyayı tabiat kanunları, evrim teorisi, atomlar, DNA molekülleri, biyokimya ve sinir hücreleriyle ilgili tüm bu modern tantanalar olmadan önce hayal et-evet, hatta bu yerküre daha dönmeden, daha uzayda bir "gezegene" indirgenmeden ve daha gururlu insan vücudu; kalp, akciğer, böbrekler, karaciğer, beyin, kan dolaşımı, kaslar, mide ve bağırsaklara bölünmeden. İnsanın bir insan olduğu, yani tam ve gururlu bir insan olduğu zamanlardan bahsediyorum, daha fazla veya daha az değil. O zaman dünya sadece kıvılcım saçan bir maceraydı.