Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

304 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Yıldızın Parladığı Anlar
Bu kitap daha önce okuduğum ama o baskı da olmayan 2 (Cicero ve Wilson Başarısızlığa Uğruyor) bölümün küçük açıklamasını içeriyor. İşKültür'ün çıkardığı bu yeni baskının çevirmeni de farklıdır. Esas inceleme aşağıdadır. "Cicero": Diktatörlüğe karşı özgürlüğü savunan bir kişinin ölüme yürüyüşünün talihsiz hikayesini okuyoruz. "Wilson Başarısızlığa Uğruyor": Wilson gerçekten de başarısızlığa uğradı mı? Yoksa birileri kendi çıkarları için toplumun çıkarlarını göz ardı mı etti? Kurtarıcı olarak Avrupa'ya ayak basan Wilson niye istediğini alamadı? Bu da kitabın içinde.... 6 Kasım 2019 / T.İ.B. Kültür Yayınları - 1.Basım Eylül 2019. Çev.: İlknur İgan ----------------------------- Stefan Zweig "Yıldızın Parladığı Anlar" kitabında biyografi anlatmıyor. Sadece kendince yazmaya değer bulduğu bazı tarihi olay ve kişileri kısa bir şekilde tanıtmaya çalışıyor. O da öyle kolay olmuyor. An'ı yakalayan ve an'ı yaşayanları kendi zaman dilimi içinde bizlere bildiriyor. Kitap 1927 yılında yazılmış. Yani yazdığı bazı kısımları kendi yakın zaman dilimi içinde görmüş, okumuş veya duymuş. Belki bugün yani 2018'de bize çok basit, yavan ve hatta ne var ki bunda canım, dedirtebilir, ama her olayı kendi dönemi içinde değerlendirdiğimizde yazılan kitap dönemi için önemli bir değer. O zamanki şartlar altında istediği sonuca ulaşıncaya kadar bilgi-belge toplamış, araştırmış, üzerinde düşünmüş, yazmış beğenmemiş, tekrar tekrar yazmış. Bunları yazarken de herkes bir şeyler öğrensin diye çaba göstermiş ve yeri geldiğinde ince ayrıntılara kadar inmiş. Avrupa'da bile okuma yazma oranının düşük olduğu bir devirde eser ortaya çıkarmak, yazmak, okumak, düşünmek hiç de kolay olmasa gerek. Savaşların olduğu bir dönemde farklı bir şey düşünmek ve insanlara düşündürtmek oldukça güç ve zahmetli bir iş. Büyük güçlerin kendi ceplerini doldurmak için savaş çıkarttığı bir dönem için de savaş karşıtı olmak da yürek ister. II. Mehmet'ten başlayan ve kendi yaşadığı döneme kadar gelen süreç içinde kendince önemli bulduğu olayları anlatırken bizi de zaman da yolculuğuna çıkartıyor. "Yıldızın Parladığı Anlar"'da her hikayede farklı bir tat alınırken, bazen hiç anlaşılamayan konular da olabiliyor. Ama bütüne baktığımızda özellikle "Bizans'ın Fethi", "Eldorada'nın Keşfi", "Okyanusu Aşan Söz" ve "Güney Kutbu İçin Mücadele" en beğendiğim bölümler oldu. Özellikle Amerika kıtasıyla Avrupa kıtasını kabloyla denizin altından bağlayacak projenin giriş, hazırlık, sonuç şeklinde kısada olsa ayrıntılı bir şekilde anlatılması oldukça etkileyici bir çalışma. Hem o olayı yani tarihi yaşayanları görürken, hem de yazanın sanki yeniden o an'ı yaşıyormuş gibi anlatması çok hoşuma gitti. Sırf "onun" hikayesi bile tek başına ayrı bir kitap olabilseydi, daha da güzel olurdu diye düşünüyorum. An'ı yakalamak ya da yakalayamamak arasında ince bir çizgi mevcut. Şans ya da şansızlık da denebilecek durumla karşı karşıya kalabiliyoruz. Birisi için büyük mücadele, uğraş, emekle yoğrulmuş bir iş sonucunda ortaya çıkması istenen galibiyet veya başarı, diğer taraf için hüzün, ızdırap, mağlubiyet olarak ya da başka bir ifadeyle şansızlık olarak da nitelendirilebiliyor. An içinde "Bizans'ın Fethi" II. Mehmet için bir galibiyet ama Bizans için bir mağlubiyetti. Acaba Zweig'in da belirttiği "o kapı" açık olmasaydı, tarihin akışı nasıl tezahür ederdi. "Silah başına yurttaşlar" diye başlayan o marş, o an içinde istenen tepkiyi vermezken, yine başka bir an'da hep bir ağızdan söylenen marş haline gelmesi ve daha sonra bestecisinin bile unutulması o an'ı unutturmuyor elbet. Zweig, insanın yaptıklarını ve yapacaklarını zaman kavramının en düşük birimi olan o "an" kavramıyla bize anlatmaya çalışmış. Kitabın çevirmeni Burhan Arpad. Zweig'i aynı şiirsellikle bizlere kazandırdığı için onu da rahmetle anıyoruz. "Bizans'ın Fethi": Kitabın ilk hikayesi. Soluk soluğa okuyacağınız ve hatta savaşın içinde kendinizi de bulacağınız bir macera sizleri bekliyor. Bir Türk tarafında bir Bizans tarafında olup ve "o kapı"dan içeri girildiğinde Sultan'ın hemen yanıbaşında olup o an'ı yaşayabiliyorsunuz. Surlar yıkılıp, Sultan şehre atının üstünde girdiğinde Zweig o an'a şöyle tanıklık ediyor: "büyük bir alçak gönüllülükle atından iniyor ve yere kapanarak dua ediyor. Sonra da bir avuç toprak alıp başının üzerinden serpiyor ve bu davranışıyla ölümlülüğü hatırlatmak, zafer ile mağrur olmamak istiyor". "Ölmezliğe Sığınış- Büyük Okyanus'un Keşfi-": Amerika kıtasında keşif yolculuğuna çıkıyorsunuz. İspanya'dan yola çıkan gemilerdeki insanların çoğu suçlu ve kopuk olsa da, yeni kıtalarda kendilerine hayat kurmak istemiyle zorlu ve bilinmezliğe doğru yola çıkışlarını, karşılaştıkları yerlileri ve onlarla mücadelelerini akıcı bir anlatımla bizlere okutturuyor. Büyük Okyanus'u keşfetmeye Nunez de Balboa hazırlanın. "Bir Gecelik Dahi- Marseillaise-": "Aux armes, citoyens (Silah başına yurttaşlar)". Fransa ordu marşını yazan ve besteleyen kişinin sıradan bir halden bir "an" da yükselişini ve düşüşüne tanıklık ediyorsunuz. "Dünya Çapında Saniye - Napoleon Waterloo'da-": "Sadece bir an için, fakat nasıl bir an!.." Fransa İmparatoru Napoleon'nun İngiliz ordusu ile çarpışması ve bunun üzerine gelişen olayların anlatıldığı, bir anlık kararların nereye varacağını göstermesi amacıyla savaşın "o" dönüm noktasını "o", "an" ile nasıl değişebileceğini göstermesi babında dikkate değer bir durum. "Marienbad Elejileri": 74 yaşındaki Goethe'nin 19 yaşındaki bir kıza deliler gibi aşkına tanıklık edip, onun uğruna mecnun olmasını şiirlerle yansıtmasını okuyacaksınız. "Eldorada'nın Keşfi": Kaliforniya eyaletinin kuruluşuyla ilgili çok bilinmeyen ve hatta hiç bilinmeyen kurucusu hakkında ilginç yaşam öyküsünü okuyacaksınız. Johann August Suter'in ilginç yaşam öyküsü sizleri bekliyor. "Okyanusu Aşan Söz": Denizin altından Amerika ile Avrupa kıtasını birleştirecek kablonun üretim, taşınma, denize indirilme anlarını okuyup; başarısızlık, azim ve kaybedilen milyonlarca dolardan sonra tekrar tekrar denenip, sonunda iki kıtanın denizin altından kabloyla buluşturulmasını şiirsel bir anlatımla okuyacaksınız. "Fabrikalar, bir yıl süreyle uğulduyor; tel, ince ve akıcı bir sicim gibi fabrikalardan bu iki gemiye durmadan sağılıyor..." derken üretim aşamasını, bilim adamlarının koşuşturmasını ve bu heyecana tanıklık etmek isteyen ressam ve muhabirlerin dizilişini görüyoruz. "Güney Kutbu için Mücadele - Scot- ": İnsanoğlunun bitmez tükenmez hırsının, azminin, yeni yerler keşfetme sonunun bir türlü gelmemesi sonucu artık denizlerin altına ya da gökyüzüne çıkmak için uğraşa döndüğünü görmekteyiz. "Güneşin bile kaçamak bir bakış fırlattığı gibi..." Kuzey ve Güney kutupları yeni hedef noktasıydı. İngiliz kaptan Scott'un yine Zweig'in dediği o "an" kavramı içinde arkada kalmasını sanki o keşfetmiş gibi çoşkuyla anlatımını okuyacaksınız. Sonuç: Beğenerek (özellikle üst kısımda belirttiğim kısımları) okudum. Keşke o kısımlar üzerinde daha ayrıntılı yazsaydı diye düşünmeden edemiyor insan. Notlar: Okuduğum kitap 1994 tarihli Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Burhan Arpad çevirisidir. Ya 1994 ya da 1996 tarihinde aldım diye hatırlıyorum. O zaman okumuştum ama aradan taaaaa nice seneler geçmiş. Tekrardan okumak ayrıca güzeldi. İnternette biraz araştırma yapınca Everest ve Can yayınlarından da bu kitap çıkmış gözüküyor. Okuduğum kitap 12 hikaye barındırıyor ("Bizans'ın Fethi" ile başlayan kitap "Mühürlü Tren" ile sona eriyor). Diğer baskılar da ise 14 hikayeden bahsediliyor. Benim kitapta yırtılmadan dolayı bir kopma da yok ve içindekiler kısmında 12 hikayeden bahsediyor. Kitap arka kapak yazısı da yok ve ayrıca kitap kapağında 12 hikayeyi simgeleyen (ben öyle anladım ya da) 12 çizgi var. Bu yazı okuduğum bu kitap baz alınarak yazılmıştır. Yazan: A.B ya da A.K. 26/02/2018)
Yıldızın Parladığı Anlar
Yıldızın Parladığı AnlarStefan Zweig · Everest Yayınları · 20175,5bin okunma
··
38 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.