İNCELEME DEĞİL YORUMLAMA;
Nerede kendini bilmez çocuklar
Bir sabah öylece çekip gittiler
Çınladı alkışlar kör sokaklarda
Yankısı kime kaldı
Deniz koydum adını
Kederi bende kaldı
Uzak köyler kurdum birbirine
Denizine aldandım...
Bu kitabı, her zaman gittiğim sahafta, kitapları karıştırırken buldum. Hemen aldım. Kitabın yazarı Erdal Öz, Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in kaldığı Mamak ceza evinde onlarla aynı dönemde bir süre kalmış. Çay ocağında Deniz'e rastlıyor ve oradan muhabbet başlıyor. Daha sonra iş, röportaj havasına bürünüyor. "Sen sor ben cevaplayım. Hiçbir şeyi atlamadan sor" diyor Deniz. "Devrim yolunda duruşumuzu herkes bilsin. Her şeyi yaz." Peşine Erdal soruyor o anlatıyor. Bu konuşmalar gizli yapılıyor.
Denizin koğuşu izmarit dolu. "İzmaritimi atacak yer bulamadım" diyor Erdal. Gün gün onun koğuşuna gidiyor ve konuşuyorlar. Bu sırada Hüseyin, ortak savunmalarını hazırlıyor.
Deniz çok rahat, her zaman olduğu gibi yüzü gülüyor. Herkes öyle. Şarkılar türküler söylüyorlar ve buradakilerin çoğu idamla yargılanıyor. Ama " Bak, buradaki çocuklar arasında 19 yaşında olan bile var. Hiç kimse korkmuyor. Çünkü inanıyorlar." diyor Deniz, İnanç tüm duygulardan üstün gelir. Devrim sevdası olmasa bunları yapamazdık.
Deniz Amerikan askerlerini kaçırma olayını detaylıca anlatıyor. Nasıl yakalandıklarını neler hissettiklerini neler yaşadıklarını.
Gemerek'te halk ona saldırmıyor. Hatta saygılı davranıyorlar. Yakalanıp Kayseri'ye götürüldüğünde, oradaki yetkililerde bir üzüntü havası hakim. Sanki herkesin eli kolu bağlı ama emir kulu oldukları için bu şekilde davranıyorlar. Deniz'in söylemleri bu şekilde.
Daha sonra Yusuf ile görüşüyor Erdal Öz. Yusuf daha naif. Belki de aralarındaki en çekingen olan. Deniz aksi, sivri ve karşıt. Hüseyin ise çok konuşmaz ama ağırbaşlı.
Yusuf ta anlatıyor anılarını.
Deniz sanki oradakilerin abisi gibi. Mücadelenin simgesi olmasındaki sebep belki de bu. Çünkü kendisini çok iyi anlatmasını ve bu yazıların gelecekteki devrimcilere ulaşmasını istiyor. Ceza evinde müşkül durumda olmadıklarını bilakis devrim ateşiyle tutuştuklarını, duruşlarını koruduklarını bilmelerini, kimsenin acımamasını istiyor.
Ne yazık ki, Erdal Öz tutuksuz yargılanma kararı ile tahliye ediliyor. Bu karara sevinemediğini, kalıp biraz daha konuşmak istediğini belirtiyor.
Kitabın aslında en can alıcı kısmı, avukatlarının anıları. Bu sayfaları okurken zangır zangır titrediğimi fark ettim. Dudaklarım titriyordu gözlerim dolmuştu.
Üç fidanın idama gidiş süreçleri ayrıntılı şekilde anlatılıyor. Son sözleri, istekleri, vasiyetleri. Neler neler. Ayrıntıları yazmak istemiyorum çünkü olanı tekrar zikretmek müthiş bir acı olur.
Onları asan düzen, onların ölüsünden dahi korkuyordu. Basına yapılmaya çalışılan açıklamalarda, idama giderken korkudan ağladıkları, pişman olduklarını söyledikleri gibi çarpıtma söylemlerde bile bulunmuşlar.
Bir de Yusuf'un iki mektubundan (son mektupları) birisi sakıncalı bulunmuş ve iletilmemiş. Vasiyetleri olan, arkadaşları Taylan Özgür'ün yanına gömülme istekleri yerine getirilmemiştir. Emniyet müdürünün yangından mal kaçırırcasına "cenazelerini ya şimdi alırsınız ya da biz herhangi bir yere gömeriz" sözü ile mecbur aileleri vasiyeti yerine getirememiştir.
Kitabı okurken sanki 6 mayıs sabaha karşı ben de o avluda idim. Yanımdan geçerken bana da gülümseyip selam verdiler. Elimden gelmedi durduramadım. Onları izledim çaresizce. "Bir devrimci ölüme, düğüne gider gibi gider" demişti Deniz. Sanki bir düğündeydik ama etrafta katiller vardı sadece o üçü mutluydu.
Kitap ve kişiler hakkında söylenecek eleştirilecek çok şey var fakat siyasete fazla bulaşmadan, kitabın içeriğinden sapmadan, içimden geldiğince ifade etmeye çalıştım. Umarım kitabı okumak isteyenlere bir fikir verebilmişimdir.
Son olarak bir kaç şarkı ekleyip herkese iyi okumalar dilerim.
youtu.be/vn22hxepu3Qyoutu.be/QVqAUUlmDqUyoutu.be/RumAA1vCBdAyoutu.be/Qfx4x0186zo