Hikayenin başından beri kitabın eksiği olarak gördüğüm birşey var. İncelemede kesin yazarım dediğim bir şey. O da anlatım tekniği. Kitap heyecanla ilerliyor, sonra pat diye kesiliyor. Sıkılıyorsunuz bazen. Sonunu merakla bekleyip mecburen okumanız gereken bir anlatım tarzı.
Hep okurken içimden geçen "off tamam yine heyecanlı bir şey olmuş da sıktı ama artık" oldu. Olaylar kafamda bir o yana bir bu yana uçuşuyordu. Hatta içimden geçirdim ki, "kusursuz bir kitap olabilirdi; ama olaylar şöyle olmuştu, şöyle olacağını bilmiyorduk gibi ara hikayeler yüzünden kendi ayağına sıkmış anlatım."
Kitaptaki ana karakterin, anlatıcının işi yazıya dökmeye başlamasıyla (400lü sayfalarda) bu düşünde daha da fışkırdı. Sonra anlatıcı resmen benim eleştirime cevap verdi. O kısmı okuduktan sonra bir daha eleştirmemeye karar verdim. O an anlatıcıyla konuşuyorum hissi uyandırdı bende. Ki bu da kusursuzluğa bir adım oluyor. Diyordu ki ana karakter:
" klozet kağıdı yuvarlak olduğu için, böyle bir anlatımın yakışacağını düşündüm. Yuvarlak bir anlatım tarzı. Uçları kavuşmayan bir çember şeklinde. Zira kâğıtları çekerken, hepsi parçalandı, kavuşmuyor birbirine. Bence kadınların hikâyelerini bu şekilde anlatıyorlar. Ortasından bir yerinden başlıyorlar, sonra başa dönüyorlar, başladıkları yere gelip oradan devam edip sonunu anlatıyorlar." (Sayfa 407)
İşte bu açıklamadan sonra kafamda deli sorular oluştu? Bu hikaye gerçek mi, gerçekten böyle mi yazıldı? Ana karakterin dediği gibi uydurdu mu yalandı mı artık bende bilmiyorum. Ömrüm boyunca bir hülyalı anı olarak kalacak kitap benimle.
Bir şeyi daha merak ediyorum aslında. Bu kitabı okuyan erkekler nasıl bakıyor. Zaman zaman sıkılan ben gibi, hisseden oldu mu?
Sonuçta kitap gibi kitaptır. Hâlâ bu olaylar bir yerlerde gerçekten yaşanıyor, buna eminim. Okuyucusunun hangi soruyu soracağını bilen ve yanıt veren bir kitap. Kadın olarak, hayatın tam da bittiğini düşünürseniz sizi kendinize getirecek olan da bir kitap. Anlatıcının o kıyak cevabı ile tavsiye edilir kategorisine giren bir kitap oldu
Bu kitaptan kendime çıkardığım ders, tam da hayatımın yıkık dökük bir anında şöyle: "Ben madam lilla gibi olmak istemiyorum. Sen giderken, tüm dünyada kırık kalpler istemiyorum. Bu yüzden bu gidişi durdurarak bir hikaye yazmaya çalışacağım. Kendi hikayemi ve seninle..." Öyle yani...
Neyse benim kafam karışık, karışsa da gerçekten okumaya değer bir hikayeydi. Tavsiye ediyorum yani, hadi şimdi beni kafamdaki hülyalı hikâye ile başbaşa bırakın.