Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Eee ne olacak şimdi ha? diye kitabın içinde sık sık soran Alexe cevap olarak: Hikayeni okuyup bitirmem üzerine inceleme ve yorumlarımı elimden geldiği, dilimin döndüğü ve kelimelerimin yettiği kadarıyla yazıya dökeceğim sevgili kardeşim. Belki bu şekilde tüm okurlarını kardeşi olarak görerek, ‘‘ey kardeşlerim’’ diye hitap eden Alex’e yeni kardeşler(okuyucular) kazandırmak, ilgi uyandırmak , belki de okumayı düşünenler için şüphelerini ortadan kaldırmaya katkıda bulunmak için. Evet kitabın bende oluşturduğu düşüncelerle birlikte hikayeye de değineceğim incelemem biraz uzun olacağından şuraya arka plana bir müzik tavsiyesi ekleyerek, sıkılmanıza mani olmasını dilerim. Efsane ikilinin düeti! youtube.com/watch?v=48Qdgx2... Şarkının içinde de geçen şu kısmın altını çizerim; ‘’İki kapılı bir handa yürüyoruz gündüz gece ve bilmiyoruz ne haldeyiz!’’ Hadi Alexinde deyimiyle incelememi dikizlemek(gözlemlemek) isteyenler buyursun: Öncelikle kıyısından, köşesinden , üstünden de olsa elimden geldiğince hikayeyle ilgili küçük spoiler kelimesi de yerin dibine batsın da dilimizden düşsün, ipuçları olabilir uyarısı benden okuma kararı sizden : ) Yazar ile başlamak istiyorum cümlelerime; Anthony Burgess kariyerinde önce müzisyenlik, sonrasında yazarlığa girişmiş bir İngiliz yazar. Yazarlığa girme hikayesi oldukça ilginç; Kendisine beyin tümörü hastalığın teşhisi konulmasıyla bir yıllık ömrünün kaldığı açıklanıyor. Bunun üzerine kendisi kalan ömrüne yazar olarak devam ediyor ve bu romanla birlikte 5-6 sayıda kitap eseri çıkartıyor. Fakat kaderin cazibesi veya teşhisinin doğru çıkmaması üzerine ömrüne daha uzun süre devam ediyor. Kader ilginç bir senaryo yaşatarak, kendisine yazarlıkla tanışıp bu eserinde ortaya çıkmasına olanak sağlıyor. Müzik dünyasıyla birleşen yazarlığının etkilerini oluşturduğu karakterinde klasik müzik aşkıyla donatmış olduğunu okurken farkına da varabilirsiniz. Kitabın tanıtım kapağındaki yazarımızın şu sözleri bu kitabın içeriğine de , yazılma amacına da cevap niteliğinde olduğunu söyleyebilirim. ’’Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne olduğunu bilen insanoğluna sistematik bir baskı uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…’’ diyen yazarımız yinede elinden gelen en iyi seçeneği kullanarak bir fikir taslağını oluşturarak yıllarca yaşatmış ve bugünlere bile hikayesi içerisinde göndererek bizlere ulaştırabilmiş. Fikirler ölmez yaşarmış uzun süreler, bunun ispatını da gerçekleştirmiş. Şimdi kitaptan bahse geçmek istiyorum; Bu romanda yazarımız distopik bir gelecek atmosferi oluşturarak o kadar mühim gerçeklerin üzerine konu işlemiş ki gerçekten oldukça ileri görüşlülüğünü ve haklı olduğunu ortaya çıkaran bir hikaye ortaya sunmuş. Kitabın başlığı bile ilgi çekmesinin yanı sıra özenle seçilmiş olması, içinde anlam bulundurması okuyucudan puan kazandırıyor. Portakalın organik özelliği ile insana değinirken, otomatik kelimesiyle de makine özelliğine vurgu yaparak bu başlığı kitaba uygun buluyor ve ortaya, makineleşen bir insan anlamlı başlığı sunuyor. Kitapta ki hikayenin kahramanı, kendisinden mütevazi anlatıcınız diyerek bahseden Alex bize başından geçen hikayeyi kendi ağzından monolog tarzında anlatıyor. Hikaye, 3 tane yandaşı olan arkadaşıyla oluşturduğu bir holigan, çete grubunun işlediği şiddetli olaylar ve kötülüklerle başlıyor. İçtikleri uyuşturucu maddeli içeceklerin etkisiyle de birlikte iradelerini kaybedip içlerinden de birikip taşmakta olan kötülük eğilimlerini ortaya savurarak dökmelerine şahit oluyorsunuz. İçinde barınan şiddet ve kötülük eğilimini, sanat ve müzik zevkiyle birlikte taşıyan ilginç kahramanımız çetenin lideri olan Alex’in birbirinden farklı dinlediği klasik müzik eserlerini de keşfedip, kitaptan edinilecek kültürel kazançlar arasında bulabilirsiniz. Yaşadığı toplumun da görüntüsünü anlatan Alex sanki aynı zamanda günümüzün de tablosunu aktarıyor gibi; Tıpkı ebeveynleri gibi toplumun diğer bireylerinin sistem tarafından belirlenerek günlerinin çoğu zamanlarını işte çalışarak harcamalarına zorlayarak, kendilerine kalan küçük zaman diliminde ise sadece TV karşısında vakit geçirmeye ayırabilecekleri ve dış dünyaya kör ve sağır, diğer bireylere karşı duyarsız ve görmezden gelen bir toplum haline sürüklenmelerini okuduklarınızda çıkarabiliyorsunuz hikayeden. İçimizde insan olmanın huzuru iyiye yönlendirecek eğilimlerimiz var ancak dışımızdaki baskılar, korkular, para, sahte duygular, modern dünya bizim iç dünyamıza fazladan yük oluşturuyor ve ruhumuzu ağırlaştırılarak farklı yollara sevk edebiliyor. Bu da şunları düşündürüyor ki; Bugün toplumlarda oluşan bir çok sorunun, sıkıntının, duygu yoksunluğunun sebebini bireyler mi oluşturuyor yoksa toplum mu yoksa onu da bir şekillendirme ve yönetme gücü olan sistematik güçler mi? Her kötülüğün kendine göre bir oluşum nedeni ve oluşturan çevresi ve faktörleri vardır. İstisnalar kaideyi bozmaz günümüze değinerek hikayeyle benzetme yapacağım; Günümüzde de toplumda, Aile kurumları bağları zayıflamış, toplum ilişkileri gerilemiş, hoşgörüler ve anlayışlar hızla azalmakta, duyarsızlık had safhalara tırmanma vaziyetinde değil mi? Bunları sergilemekte olan bireylerin mi suçu var yoksa yol açan oluşturan toplumu sürükleyen güçlerin mi? Farkına bile varmadan bir takım özelliklerimizin yerini olumsuz özellikler alarak değiştiriliyor belki de birilerinin istediği gibi ‘‘Otomatik Portakal’’ haline çevriliyor olabiliriz. Bir kısmında da Alex’in bahsettiği üzere, babasının gazetede her zaman okuduğu olayların benzeri olan şiddet, hırsızlık ve toplumu olumsuzluğa boğacak olayların sık sık yaşanıp gözümüzün önünde ve zihinlerimizin içine kazınması bizim iç dünyamıza olumlu mu olumsuz mu etki eder bunları sorgulamak gerekiyor. Bizzat bu düşünceler ışığında düşününce, kendi adıma sormak istiyorum; Hangimiz akşam haber kanallarının tamamını sakince, huzurla ve umutla sonuna kadar izleyebiliyor? Veya diyelim bir gözünüz kapalı izleyebiliyorsunuz bir şekilde, peki hanginizin izledikten sonra yarınlara olan umudu ve huzuru artıyor? Veya bundan da vazgeçtim çıkan 10 haberden kaç tanesi cinayet, hırsızlık, şiddet veya hoşgörüsüzlük ve anlayışsızlıkla ilgilide, kaç tanesi yaşam sevinci ve hoşgörü, paylaşım, sevgi veya geleceğimize yönelik faydalı ve başarılı buluşlarla ilgili yaşadığımız çevrede? Gerçekten bunların reşit bir bireyde bile olumsuz düşünceleri bunalıma, umutsuzluğa sevk ederken birde reşit olmayan yaşlar üzerindeki etkisinin vahim olabileceğini düşünmeden toplumdaki artan ahlaksız, kayıt dışı olayların sadece sonucuna göre tepkide bulunurken nedenini de düşünüyor muyuz yoksa düşünemiyor muyuz? Kendi adıma cevaplamak istersem haberleri izlemeyi bırakalı oldukça uzun bir zaman oldu onun yerine kelime oyununu izliyor ve bir nebze kendimi kötü düşünceler ve olaylardan uzak tutmaya çalışıyorum, eğer benim gibi rahatsızlık, duyarsızlık hisseden kişiler varsa onlara da bizzat tavsiyemdir bu gibi haberler yerine hafta içi her akşam saat 7 ile 8:30 arası teve2 de. Neyse konuyu değiştirmek istedim çünkü oldukça iç bunaltan bir konu olan bu düşüncelerden sıyrılıp kendimi toparlamak için, devam edelim hikayemize; Hikayenin mütevazi anlatıcısı Alex ve grubunun konuşma dili olarak bir argo dilinden yararlanmaları başta biraz farklı bir kelime dağarcığı olmasından güçlük oluştursa da 10-15 sayfa sonra su gibi bir anlatıma kavuşabiliyorsunuz. Burada da çevirmenin de günlük dilimize uygun çevirisinin başarısını inkar etmek gerekir. Kara mizahtan da yararlanılan anlatımda hem trajediyi hem dramı hem de komediyi aynı anda satırlarınız da okuyorsunuz ey kardeşlerim. Mütevazi anlatıcımız Alex’in sokak dilini ve argo kelimelerini, samimi bir dil ile anlatarak okurlarına ‘‘ey kardeşlerim ’’gibi hitap ederek sizin hikayeyi benimsemenizi sağlıyor. Okumayı düşünenlere de başlamadan önce de bir tavsiyem, dünyaca ünlü olan ’Pavlov Deneyini’ araştırıp bilgi sahibi olarak hikayeye başlamanızı öneririm, bakış açınızı daha geliştirerek kavramanıza katkıda bulunacaktır. O kadar acımasız bir deney ki insana farkında olmadan neleri yaptırım etkisi olduğunun sınırını tahmin edemezsiniz! Hikayenin içerisinde ki bir örneğiyle de bunu anlayacaksınız. 3 bölümden oluşan hikayenin ilk bölümünde, henüz ergenliğinin başında 15 yaşında hayata ve topluma bir birey olarak girmeye hazırlanan karakterimiz Alex’in ve çetesinin içindeki kötülük ve şiddetleri sergilemesiyle hikaye devam ediyor. İnsanın iç dünyasındaki kontrolsüz güç dengelerini sorgulatarak, karakterler üzerinden izlediği olaylar zinciriyle çağımızda kendi hayatımızda ve toplum hayatımızda özgürlük sınırlarımızı da irdelememizi sağlayacak bir mesaj sunuyor okurlara. Birbiri ardında işledikleri suçlar serüveninin Alex'in grubu içerisinde ki saygınlığının ve kontrolünün kaybolmasıyla arkadaşları tarafından kumpasa düşürülerek polislere yakalanıp esir hayatına geçmesi ile birlikte yeni bir hikaye bölümüne geçiyorsunuz. Mahkum olarak geçirdiği süreler içerisinde hiçbir düzelme yönünde görüntü göstermemesi, onu Hükümetin toplumda artan suç olaylarının önüne geçmek ve iktidarını devam ettirmek için kendilerine başarı sağlamak için bulduğu ıslah edici bir psikolojik deneye seçilen ilk kurban olmasına yol açıyor. Burada araya bir fikrimi eklemek istiyorum; İnsanı insan yapan özellikleri biliyoruz ki düşünerek, karar vererek yaptığı iyi kötü seçimlerdir. Evet; Bu imtihan göreviyle bu dünya içerisinde yaratılmış ve ömrümüzü geçirmekteyiz. Eğer bu özellikler bireylerde olmadan, eylemlerimize bir takım güçler tarafından müdahale edilerek yönetilse idik, dünyaya geliş amacımızın ne anlamı olurdu? Bugün insanoğlunun bile ortaya çıkardığı yapay zekadan oluşarak yönetilen robotlardan ne farkımız kalırdı o halde? İçimizde beslediğimiz iyilik ve kötülük kavramlarının hangisini ortaya süreceğimiz, kendi seçimlerimiz ve kararlarımızla oluşmaktadır. Bir şekilde ahlaki ve vicdani düşüncelerle, iyilik ve kötülük mekanizmalarını kendimiz hakim olarak yönetmemiz gerekiyor ki yaratılış gayemize uygun bir şekilde yaşayabilelim. Fakat kitap da bir takım sistematik güçler bu düşünceleri görmezden gelerek başkalarının yaşama ve özgürlük kurallarını hiçe sayarak kendi otoritelerini güçlü ve hakim kılabilmek için bir takım plan ve projeler ortaya çıkarıyorlar, tıpkı Alex’in de dahil edildiği deneyde yapılan düşüncelerini ve zihnini boşaltıp yerine kendi isteklerini, kurallarını yerleştirerek. Alex deneyde tedaviye başlanıldığında, çok katı işkenceli tedaviler görür, ruh sağlığının bozulmasına yol açılır. Bir takım şiddetli ve zulüm içeren filmler kendisine beyaz perdede gösterilerek bilincine işlenilir ve hasara uğratılır. Sanırım burada medyanın da etkisine değinmek istemiş olabileceğine düşündüm; Çünkü gösterilen filmler şiddet,savaş,işkence,korku ve benzeri toplum ahlakına aykırı düşen olaylar üzerine. Günümüzdeki medyada bunlardan hangisi gösterilmiyor, hangisi bilincimize girilmesine yol açılmıyor ki? Kitapta da yazan bir deyimle ‘Çürümüş ve hasta bir toplumun’ sonuçlarına yönelik çözümler bulmak yerine, daha önceki seviyede bu duruma getiren, ortaya çıkaran sebeplerinin önüne geçilmesi, tedbirler ve önlemler bulunması daha isabetli bir durum olacakken bazı insanların kaderi bazı güçler tarafından yanlış bir şekilde değiştirebileceğini görebiliyoruz. Bu tedavinin sonucunda kötülüğe olan eğilimini köreltip, bilincine yerleştirilen yöneltmeler ve mesajlarla, Alex’in kötülüğü seçme ve uygulama içgüdüsü ortadan kaldırılmış, düşünce ve eylemlerinin işlenmesini kısıtlamışlardı. Öyle ki Alex ne zaman kötü bir şey görse veya aklından geçirse bir şekilde kendisini rahatsız hissedip hastalığa yakalandığını bahsediyordu. Burada otoritenin yaptığı baskıcı deney ile günümüzde ki olaylara ışık tuttuğunu çıkarabiliriz. Baskılarla bir takım belirlenen kurallarla seçimlerimizin sınırlanıp tercih seçeneklerimizin ortadan kaldırılarak oluşturulmak istenen toplumun veya düzenin istenilen bir parçası haline getirtilmek istendiğinin bir örneği. Bu deney aynı zamanda insanların ne kadar bilinçsiz ve haksız yere bir şekilde otoriterliğe boyun eğmek mecburiyetinde kalıp, istenilen hale getirildiklerinin göstergelerinden biri şüphesiz. En büyük suç birisini ve bizleri hissizleştirmek, hissetmelerinin önüne geçmek! Duygularını yitiren insan artık bir insan, kişi değildir Anthony Burgess’in de dediği gibi OTOMATİK PORTAKAL’dır. Ve toplumumuzda bu tanıma uyan kişilerin varlığı o kadar gün geçtikçe artıyor ki sonuçlarının nereye uzanacağı düşünmek bile insanı endişelendiriyor. Alex’in, tercih yapma eğiliminin ortadan kaldırılıp toplumun ve sistemin istediği yaşayış kurallarına göre uygun biçimi alarak, hükümet yetkilileri tarafından istenilen bir modele getirilip düzeltildiğine kanaat getirmesi üzerine özgürlüğüne bırakılır ve esir hayatı son bulur. Alex’in özgürlüğüne kavuşmasının ardından dışarıdaki özgür toplumun, hoşgörüsüz ve adaletsiz bir düzeniyle karşılaşıyor. Buradan şöyle bir düşünceye varılıyor ki; Bireyin bir takım özelliklerine toplumun yönlendirici ve şekillendirici olduğu da aşikardır. Sonuçta çevre etkisi örnek alınacak ve yol gösterici etkilere sahiptir. Aynı zamanda toplumun da yaşayışını düşüncelerini ve duygularını şekillendiren yönlendirenler vardır ki burada da bumerang gibi suç tekrar sistematik güçlere dönüyor. Otoritenin faşistçe bir deney ile hazırlayıp düzelttiği Alex çıktıktan sonra bir takım olumsuzluklarla eskiden işlediği suçların yüzleşmeleriyle karşılaşıyor ve çaresizlik içine terk ediliyor bir başına. Hükümetin bu deneyle de yeterli kalmayıp suçlardan caydırmak için de kaba kuvvetli ve acımasızca polislerden kurduğu teşkilat da bu arada sokakları idare etmeye çalışıyor. Totaliterliğe doğru yürüyen hükümetin ise elbette bir takım aleyhine bu sistemi engellemeye çalışan karşı cepheden oluşan politikacılar bununla ilgili çalışmalar ve araştırmalarla uğraşıyorlar. Burada haksızca yapılan bir deney sonucu düzeltilen Alex’ den de yararlanarak koz elde etmeye çalışan politikanın kirli emellerini ve acımasız yüzüne de şahit oluyorsunuz. Evet genel olarak bir sonuca varacak olursam çok isabetli ve başarılı bir sistem eleştirisi mesajı taşıyan bu kitap her ne kadar kurgulanmış olan hikaye biraz rahatsız etse de yine de olabildiğince uygun bir hikaye üzerinden verilen mesajı ve eleştiriyi başarılı buluyor, bugünkü sistemlerin uyguladıkları bir takım senaryoları sorgulatmaya sevk ettiğini belirtmek istiyorum bu kitabın. Kurgunun başında bazı olumsuz ve kötü olayların duyarlı kişileri rahatsız edeceğini belirtmek isterim fakat devamının gizemi ve merakı içinde sürükleyiciliğine kendinizi kaptırarak okumaya devam ediyorsunuz sayın mütevazi anlatıcımızı. Mesaj o kadar isabetli ki geleceğe kendini koruyarak taşıyarak bugün bile okunduğunda size birbiri ardınca düşüncelere sevk ederek bazı gerçeklerin farkına iletecek derecede etkili. Filminin de kitaptan esinlenerek yayımlandığı belirtmek isterim kimisine göre beğenilmekte kimisine göre kitabın üzerine izleme hassasiyeti bulunmamakta ki bende ikinci kısımda karar vererek sizin kararınızı da okuduktan sonra sizlere bırakıyorum. Kısa bir kıtap da olması yönünden (150-160 syf. cvarında) kendi okuma hızıma göre 5-6 günlük bir süre zarfı içerisinde okuyabildim. Kitabın kısa olmasına rağmen içinden çıkarılacak mesajların ve fikirlerin oldukça geniş ve geleceğe kendini aktarması kitabın bu kadar öne çıkıp, başarı kazanmasına katkıda bulunduğunu söyleyebilirim. Hem distopya hem kült eserler arasında popüler olan bu kitabın okumanızla birlikte aklınızı kurcalayacak fikirler ışığında , derin bir eleştiri ve sorgulama yapmanıza yol açarak, bitirdikten sonra da etkisinin faydalı olabileceğini düşünüyor ve okumanız için temennide bulunuyorum. İyi ve keyifle okumalar, kitaplarla iyi vakitler. Aynı zamanda Necip beyin oluşturduğu #28548203 bu etkinlik içerisinde de birbirinden farklı eserleri okuyarak bir etkinlik altında buluşturduğu için etkinliğe de ithaf ederek faydalı olmasını umuyor, bu etkinliğin baş rolü olduğu için kendisini teşekkür ediyorum. Bol eser okunmakta olan bu etkinliğe de; Bilimkurgu alanında H.G Wells ile ilk kez tanışarak Zaman Makinesi eserini okuyarak devam edeceğimi de dipnot olarak ekliyorum.: )
Otomatik Portakal
Otomatik PortakalAnthony Burgess · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 200991,7bin okunma
··
181 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Devlet Ayıcı hocam, tüm samimiyetimle söylüyorum ki, şu ana kadar denk gelip okuduğum en kapsamlı ve en doyurucu Otomatik Portakal incelemesini yazmışsınız. Çok emek harcamışsınız ama inanın çok beğenerek okudum. Ben filmi seyredenler grubunda olduğum için konuya uzak değilim. Yönetmen koltuğunda Kubrick olduğu için kitabı okumasam dahi filmin iyi bir uyarlama olduğunu düşünüyorum. Çünkü film de sinema dünyası içinde kült kimliği kazandı ki önemli bir başarıdır... İncelemenizde aralara serpiştirdiğiniz kişisel fikirleriniz kitabın ruhuna nüfuz eden, her biri üzerinde konuşulup tartışılacak nitelikte önemli fikirler. Kitabın evrenselliği, zamansızlığı ve genel anlamda yapılan sistem eleştirisi gerçekten de değerli. Dövüş Kulübü ile beraber incelenip konuşulanilir. Çünkü iki eserde de bugüne hitap eden çok önemli mesajlar var. Lafı daha fazla uzatmak istemiyorum. İyi ki katılmışsınız etkinliğimize ve sizi tanımışız:) Ben de sizin gibi Zaman Makinesi’ni okuyacağım birkaç güne kadar. Yeni paylaşımlarda görüşmek üzere... Sağlıcakla kalın...
Sefa Ayıcı okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Necip bey , estağfurullah telaffuz edebildiğim, hafızamdaki oluşanları yazıya dökebildiğim kadarını paylaştım, gerçekten doygunluk ve fikir zenginliği oluşturan bir eser olduğu için de başarısının yanında zahmeti katlanılabilir geldi hakkını verebildiysem ne mutlu bana. Sizinde beğeninizi kazanmam, sevinç ve gurur duymamı sağladı :) Filmin de gayet başarılı uyarlandığı yorumlarını görmüştüm hatta final kısmında yönetmenin kendine has geliştirmesiyle daha güzel olduğunu duymuştum o açıdan olabildiğince yansıttığını sanıyorum. Dövüş kulubünün de filmini izlememe rağmen romanlarının başarısının bu sitede bazı okuyanların paylaşımları sayesinde farkına vardım umarım o eserleri de okumayı temenni ederim herhangi bir zamanda. Sizin gibi değerli kişilerle ve okurlarla tanışmaktan ben de sevinç duydum tekrar teşekkür ederim, Zaman makinesini de keyifli ve iyi okumalar dilerim, bilmukabele...
Portakal Çiçeği okurunun profil resmi
İncelemenizi okumayı şimdi bitirdim. Öncelikle ellerinize sağlık. Çok derin bir inceleme yapmışsınız. Görüşlerinizin bir kısmına katılmamakla birlikte, gündelik hayata dair yaptığınız tespitlerin doğruluğuna diyecek söz bulamıyorum. Değerlendirmenizden elde ettiğim kazanımların en büyüğü, yazarın müzisyen kimliğini öğrenmem. Klasik müzikle bu durumu, kitabı ilk okuduğumda bağdaştıramamıştım. Ancak şu an, kitaptaki bir cümleyi anımsayarak (kitabın bir yerinde klasik müzik dinleyen bir gencin, şiddete meyilli olmasının anlaşılamayacağı/şiddete meyilli olamayacağı gibi bir ifade vardı) yazar, Alex üzerinden aslında kendi ruhundaki kötülük eğilimine de işaret etmeye mi çalıştı diye düşünmeden edemiyorum. Biraz daha derine inmem lazım kesin bir yargıya varabilmek için tabi ki:) Değerlendirmenizde katılmadığım bir kısım var. Bana otoriteye çok yüklenmişsiniz gibi geldi. Sebeplerimi de şöyle açıklayacağım. Öncelikle, kitapta hususi olarak yazarın taraf tutmamaya çalışarak, karakterlerin değişik olarak değerlendirilebilmesine imkan tanıyacak şekilde küçük ayrıntılar verdiğini düşünüyorum. Örneğin, değerlendirmenizde otorite yetkililerinin Alex'in "zihnini boşaltıp yerine kendi isteklerini ve kurallarını yerleştirdiğini" söylemişsiniz. Ancak kitaptan hatırlarsanız, filmde de benzer bir şekilde oynandı, Alex bu deney için kendisi gönüllü olmuştur ve sözleşme imzalamıştır. Her ne kadar filmde sözleşmeyi okumak istemiş de okutmamışlar gibi görünse de, kitapta sözleşmeyi okuduğunu hatırlıyorum. Hafızam beni yanıltıyorsa lütfen söyleyin. Bu işe bu kadar gönüllü olmasının sebebi de yine dışarı çıkıp kaldığı yerden hayatına devam etmek ki bunu İncil’i okurkenki şiddet dolu hayallerinden anlayabiliriz. Dolayısıyla Alex’in zorlandığı bir uygulama değil bu, kendi çıkarına hizmet için otoriteye oyun oynayacağını hesaplamış, ancak ava giderken avlanmıştır. Yine “Ne kadar bilinçsiz ve haksız yere otoriteye boyun eğmek mecburiyetinde kalması” gibi bir cümle kurmuştunuz. Alex suçsuz, insanlara zararı olmayan, dolayısıyla otoritenin müdahale etmesinin gerekmediği bir insan değil. Aksine, otorite bunlara müdahale etmelidir. Müdahale etmesi gerektiği yerde müdahale etmezse kimse “Yaşasın özgürlükçü devlet, özgürlükçü otorite” demez; otorite işini yapmıyor der. Otoritelerin görevleri olduğu gibi sorumlulukları da vardır. Bu tarz kişilere karşı müdahale edilmesi de devlet kuruluş mantığının ana gerekçesi ve devletin “güvenlik” adı altındaki başlıca sorumluluğudur. Kötü niyetli güç kullanımları ayrık tutarsak, devleti ne kadar “cici” gösteremiyorsak, “kaka” da gösteremeyiz. Ayrıca yine Alex’ten tek yararlanan otoriteymiş gibi anlatıyorsunuz. Halbuki, kitabın sonunda görmüştük ki, aslında ona yardım etmeye çalışan “aydın” olarak adlandırılan yazar bey ve arkadaşları, röportaj yapar gibi Alex’le alakalı hassas bilgileri öğrenmişler ve daha sonra kendi davalarında haklı çıkabilmek ve ellerini güçlendirebilmek adına bu bilgileri kullanarak Alex’i intihara sürüklemişlerdir. Sonuç olarak, yazarın bunları planlı yaptığını ve Alex’i ve otoriteyi tamamen masum/suçlu göstermeyerek, yine “aydın kesim”i tamamen güçsüzün yanında ve çıkarsız göstermeyerek belirli bir amaç güttüğünü düşünüyorum. Ki Alex’in sadece şiddet duygularının sınırlanması, sözleşme imzalaması, sadece bilincine hitap edilerek fiziksel bir zulme maruz bırakılmaması gibi hassas noktaların özellikle eklendiğini düşünüyorum. Kitap her haliyle muazzam yani. Dediğim gibi, kim hangi yemi tutarsa, o yönden bakabiliyor :) Bu arada, iki defa okumama rağmen sizin önerinizi fark edemedim? Ne önerdiğinizi ayrıca yazar mısınız?
Sefa Ayıcı okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hem okumanız hem okuduklarını paylaşmanız beni mutlu etti, sizinde emeğinize sağlık. Her görüşten her düşünceden artısıyla eksisiyle bir kazanımlar çıkarılıyor burada umarım artılarım ön plana çıkmıştır sizin açınızdan. Kitabın bende oluşturduğu etki ucu bucağı olmayan düşüncelerle içimi doldurdu bende bunu yazıya dökerek bir nebze taşırdım içimden. Şimdi görüşlerinize açıklık getireyim elimden geldiğince. Yani müzik gibi bir ruha deva olan ilacın yan etkisi olabilir mi oluşturmaya ihtimali olabilir mi bunun tam olarak cevabını araştırarak bulabiliriz öte yandan aslında yazar Alex üzerinden kendini yansıtmakla kalmayıp her toplumda ki her ortamdaki bu özellikli kişileri yansıtmaya da çalışmış olabilir. Evet otoriteye biraz fazla değindim fakat sadece bunun kitabın sonucu olarak oluştuğunu söylersem yanlış ederim çünkü yaşadığım hayatında birikimleriyle birlikte ortaya çıkardığımı söyleyebilirim. Otoritenin toplum ve birey üzerindeki etkileri gerçekten oldukça yüksek buluyorum ben bundan kim kendini ne kadar ölçüde soyutlayabilir ki her alanda etkileri mevcut, ben bu şekilde düşünüyorum. Filmini izlemediğimi belirtmeliyim fakat kitapta sözleşme gibi bir şartların okutulduğunu az da olsa anımsıyorum fakat içeriğinin tamamiyle değil bir kısmını okutarak yani bütün deneyin detaylı açıklaması yoktu benim hatırladığım öyleydi bir nevi aldatmaca kandırmaca oldu diye hatırlıyorum ben o kısmı yoksa alex sonradan pişman olmazdı o yaşayacağı olayları baştan hazırlıklı kabullenseydi. Ben otoritenin müdahale hakkına karşı çıkmıyorum bu şekilde anlaşıldıysa affola. Fakat şöyle ki ; Yerinde ve zamanında müdahalelerin hayati önem taşıdığının altını çizmek istiyorum öte yandan bir hukukçu olarak sizde bilirsiniz ki şu sözü; Geç gelen adalet sağlıklı değildir veya zulümdür diye anımsıyorum, siz daha iyi çıkarabilirsiniz. Ayrıca o aydın kesimin kirli planını ben yazımın sonlarında kendilerini politikacı olarak yansıtıp, çünkü benim anladığım otorite karşısında kendileri politika sahasına girmek için koz olarak kullanıyorlardı alexi , politikacıların kirli amelleri olarak vurgulamıştım sanırım tam açıklayıcı ifade edememişimdir. Öneri olarak yaptığım kısa fikirlerime yazımın gelişme kısmında olaylarla birlikte karışık yansıtmıştım bundan dolayı olabilir belkide tam olarak anlayamamış olmanız. Şöyle ki yine otoriteyi baz alarak açmak istiyorum konuyu, dizini dövmeyen kızını mı döver diyim yada bugünü düşünmeyen yarının sonuçlarına katlanır mı diyim biraz daha açarsam ; Umarım hatırlarsınız Alex'in yaşadığı toplumdaki ebeveynler gün boyu zamanlarını işte tüketerek , kendilerine kalan zamanlarını tv karşısında duyarsızca bir ortama bırakıyorlardı , öte yandan sokaklar tenha ve dingin bir biçimde suçluların eline terk edilmişti. İşte bu gibi sonuçların ortaya çıkma aşamasından önce benim önerim müdahaleden önce önlem aşamasının uygulanması. Ayrıca bir toplumu yönetim biçimi olarak yaşamlarını baskı ve sınırlama altına almadan daha özgür bir toplum daha kendine zaman ayırabilen ve hayatın güzelliklerini yaşayarak kendi doğrularını kendi yanlışlarını ayırt etmelerini sağlamaya fırsat sunulan bir ortam hazırlanmasının daha sağlıklı bir ortam hazırlayacağını düşünüyorum. Umarım yeterince sorularınıza ve görüşlerinize cevap verebilmişimdir, bu konular üzerine tekrar konuşmak ve fikir alışverişi yapma fırsatı yarattığınız içinde teşekkür ederim kitabı tekrar hatırlatıp içimdeki fikirleri yeşerttiniz :)
5 sonraki yanıtı göster
gizem özkul okurunun profil resmi
merhaba bu tarz yeraltı edebiyatı argo tarz seviyorsan "namus namına tutuklusun." kitabını öneririm profilimde inceleme ve alıntılar mevcuttur :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.