Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

160 syf.
10/10 puan verdi
Sabahattin Ali'nin ölümü göz önüne alındığında bu kitabı okumak, bile bile lades; bir şeylerin yarım bırakıldığına emin olduğumuz bir hayatı okumaya gönüllü olmak. Zaten bu nedenle
Necip G.
Necip G.
Bey'in başlattığı “Farklı Türleri Keşfet” etkinliği için mektup türünde arama yaparken bu kitabı dahil etmek istememiştim. Fakat internette rastladığım bir “İlkay Akkaya - Gidemem” şarkısı ile videonun altına iliştirilmiş Sabahattin Ali ve eşinin kısa hikayesi her şeyi değiştirdi. “Ne kadar olabilir ki?” diye başladığım ve “Ancak bu kadar olurmuş” diyerek bitirdiğim “Canım Aliye, Ruhum Filiz” kitabının incelemesini hakkını vererek yapabilir miyim emin değilim. Bir kusur olursa bütün özürler Sabahattin Ali’ye, Aliye'nin Ali’sine. Sabahattin Ali'nin ailesine yazdığı mektupların derlendiği bu eserde Ali, hem eşi Aliye Hanıma hem de kızı Filiz'e o kadar güzel sıfatlar, hitaplar ve cümleler kullanmış ki; okurken insan kendini özenle yazılmış bir romanın içinde buluyor. Fakat romanlarda kitabın sonuna yaklaşıldıkça kavuşma anı hayal edilir, bu kitabın sonu ise kavuşmaya değil; ayrılığa kapı açıyor. İşte ben kitabı bu his üzerine okumaya başladım ve aynı his ile son mektuba gelmeye korktum. Nişanlılık dönemine ait olan ilk mektuplarda hitap şeklinden cümlelere kadar Aliye Hanım ve Sabahattin Ali arasındaki duygu geçişi hissediliyor; heyecanları, itirafları, birbirlerine sığınmaları. Yazdıklarının satır aralarında Sabahattin Ali'nin ruhunu da görüyoruz. “Çok Sevgili” Aliye’sine “Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum.” /s.17/ diye yakarırken aslından çoktan aşık olduğunu anlıyoruz. Birkaç mektup sonra ise “.. oldum işte… Sana bugün çılgın gibi âşığım.” /s.55/ itirafı tüm içtenliği ile karşımıza çıkıyor. Aslında göründüğü kadar neşeli olmadığını anlatırken, gerçek benliğini sadece Aliye'sine anlatacağının sözünü verirken buluyoruz onu. Mektupla beraber gönderdiği resmi yazarken beğenilmeme korkusunu hissediyor, bir yandan da kendi ailesini kurabilecek olmasının heyecanını okuyoruz. Evlilik dönemine ait mektuplarında ise başına gelen olayları çekinmeden hayat arkadaşına anlatan bir eş ve kızına başarısını destekleyici nasihatlerde bulunan bir baba oluyor Sabahattin Ali. Ancak bu mektuplarda konular artık daha ciddi; evin giderleri, açılan mahkemeler, yazım hayatının zorluğu, engellemeler, Filiz'in okulu ve sorunları. Güzel cümlelerini sunduğu Aliye’sine artık problemlerini ve çözüm yollarını anlatıyor. Çıkmaza girdiğini hissettiği o mektuplarından birinde kaleminden çaresizce “Başka ne yazayım? Yazacak müspet bir şey olmadıktan sonra…” /s.149/ cümleleri dökülüyor. Sabahattin Ali, bütün mektuplarının sonunda cümle içerisine gizlediği kavuşabilmek temennisi ile eşini ve kızını hasretle öpüyor. Bu yüzden elimden geldiğince geciktirdiğim o son mektubu okuyup da kitabın kapağını kapatınca “hasretle...” dedim, Sabahattin Ali ve ailesinin kelimesi ancak “hasretle...” olabilir. “Son kez hasretle öpebilmiş midir onları?” ya da “Filiz’inin elini tutabilmiş midir?” diye sorguladığım soruların cevabı “hasretle...” oluyor. “Hasretle kavuşamadılar” “Nasıl yazsam” sorusu ile cebelleştiğim bu incelemeyi bitirirken okuyun ve okutunuz diyorum efendim. Ama lütfen bu eylemi ciddiye alarak yapınız. Çünkü mektup okumak, en az onu yazmak kadar ciddi ve sorumluluk isteyen bir işmiş.
Canım Aliye, Ruhum Filiz
Canım Aliye, Ruhum FilizSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 202024,3bin okunma
··
37 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Necip G. okurunun profil resmi
Etkinlikle ilgili incelemeleri rahat, sessiz ve bölünmeden okuyabilmek için bazen böyle 1-2 gün beklemek zorunda kalıyorum... Bu durum, inanılmaz bir iş yoğunluğu ve yeniden baba olmanın aynı döneme denk gelmesiyle alakalı:) Vildan hanım yüreğinize sağlık gerçekten... Mektuplar belli ki sizin ruhunuza da işlemiş... Ne kadar duygu dolu bir incelemeydi. Ve bu satırları yazmak için hissetmek lazım önce... Siz de belli ki hissederek okumuşsunuz eseri... Mektup türü gerçekten zor bir tür ve bu bağlamda sizin de belirttiğiniz gibi ciddiye alarak okumak gerekiyor. Başka bir insanın hayatına bu kadar içeriden girebilmek, o hayatı bir seyirci gibi seyretmek ve bundan etkilenmek düz bir okuma ile olabilecek bir iş değil... Bu güzel inceleme için ayrıca teşekkür ederim... Sağlıcakla kalın...
Vildan Yılmaz okurunun profil resmi
Asıl ben teşekkür ederim Necip Bey, etkinlik vesile olmasaydı bu türde bir okuma yapmayı hep ertelemiş olacaktım. Ve haklısınız, her bir mektup ruhuma işlendi, kolay kolay da silinecek gibi durmuyorlar. Bu kitaptan sonra günümüzle karşılaştırma yapınca "İnsanlar artık neden mektup yazmıyor" sorusu için "mektubun modası geçti, devir değişti" cevabını kabul edemiyorum. Belki de biz o yazının sorumluluğunu alamıyoruz.
2 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.