Gönderi

Martılar Selam Vermeyi Keser Hiç bitmeyecek sandığımız dünya da hep dahasına... Sahip olduklarımız, dahasına sahip olmaya çalıştıklarımız. Küçücük bir kar tanesinin çığa dönüşürcesine çocukluktan başlayarak okuldaki hedeflere, küçücük bir çocukken sinif başkanlığı yarışına, iş yerindeki hedeflere,  paraya, daha fazla paraya, arabaya, daha lüks arabaya, ilk evimizden yazlığımıza, kira getirisi olan yeni evimize kadar vs. sürekli büyüyen sonu gelmeyen isteklerimiz... Ah hedefler, hedefler.. Neye sahip olursak olalim his şudur; daha iyisine, büyüğüne nasil sahip olurum. Beşeri her işte duygu budur. Çiğner atarsın hedefini ve hemen yenisini istersin. Haz duygusu sürekli daha fazlasına yönelir. Elde ettiğimiz her şey birkaç vakitlik heyecandan sonra yerini bu duyguya bırakıyor. Rutinleşiyor her şey.  Elde etmek istediklerimizin, hayallerimize birileri tarafından daha önceden ulaşıldığını unutuyoruz... Ve artık insan olmaktan çıkarak sadece sahip olmak için yaşayan,  farklı bir organik canlıya dönüşüyoruz. Başta tatlı gibi gelen şeyler sonunda acı, buruk bir tad bırakıyor... İşte sevdaların tadının kaçması da bu sebepten. Biz işimizi sever gibi sevmeye çalışıyoruz. Parayı, bir arabayı sever gibi sevmeye çalışıyoruz. Bir eşyayı sever gibi sevmeye çalışıyoruz, hayatım ömrüm dediğimiz insanı. Sonunda da olmuyor.  Çiğneyip atıyoruz seviyorum dediğimiz insanları, onlara duyduğumuz duyguları. Hayatım dediğimiz, sevdiğimizi iki gün sonra uzağımıza koyuyoruz. Martılar bile selam vermeyi kesiyor şu halimizi gördüklerinde, fark etmediniz mi? Bir metali, bir kağıdı bir sevmek gibi değildir birini sevmek. Emanet bilmekti Rabb'in emanetine iyi bakmaktı. Allah ruhundan üflemedi mi bizim ruhumuzu? Sevmek Allah'ın ruhundan üflediğine emaneti gibi bakmak değil miydi? Ona iyi bakmak değil miydi? Elinden tutmayı değil, gönlünde bir muhabbette buluşmayı dualarında istemek değil miydi?
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.