Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mayıs 2018 Etkinliği : Hikaye 12
Yazar:
Melike
Melike
Hikaye Adı : Hissizlik Camekanı Link: #29386254 Farkıma varmaksızın çıkıp giderken her zamanki gibi benim onu gözlediğimi bilmiyordu. Eskiden onu böyle gözlerimi kırpmadan izleyişimi görmesini ne çok isterdim. İsterdim ve isterken de geçmişimiz gelirdi aklıma, birlikte kitap okuyuşumuz, dans edişimiz, film izleyişimiz…Ben pek beceremezdim okumayı onun gibi. O, öyle güzel okurdu ki dinlemeye doyamazdım. Dansta daha iyiydim. Bedenim onun hareketlerine hemen uyum sağlardı. Filmlerden en çok acıklı filmleri severdi. Ben hep onun kararlarına tabi. Ağlardım da onunla ama o pek görmezdi. Zaman bu dünyada en hızlı tükettiğimiz gıdadır. Yer yer ama hep aç kalırız. Her şeye şahit oldum zamanla, onun kahkahalarına, söylediği şarkılara, aşklarına, danslarına, büyüyüşüne, büyüyüp değişmesine, benden uzaklaşmasına ve bir kenara atılışıma. Zaman, hep beni ve benim gibileri harcar. Çoğu zaman o mutlu diye mutlu oldum. Başlarda kalbi kırıldığında bana sarılışını sevdim, beni sararak ağlayışını. Konuşmazdı pek ama onu anladığımı bilirdi ya da ben onu anladığımı bildiğine inanırdım. Sabah rahatlamış olarak kalkarken yanımdan, bana yok muamelesi yapsa da o sıcak nefesine tutunur yine de ona kızmaz, şefkatle izlemeye devam ederdim. Bazen beni fark etsin diye ayağım takılmış da düşmüşüm gibi yapıyorum ama o beni görmüyor, ya da dalgınca kaldırıp benim için ayrılmış olan yere gelişigüzel oturtup bir şeyim var mı yok mu bakmadan yoluna devam ediyor. Hala ona bakıyorum, aynı hislerle ama tek bir gözle. Uzun zaman önce kaybettiğim bu tek gözümün farkına bile varmadı. Yıllarca hep acıdığını bu yüzden dönüp bakmadığını düşünsem de ne yazık ki artık onun gözünde eskisi gibi değilim. Zor ama kabullendim, umrunda değilim. Bugün onun hayatındaki yirminci yılım. Yirmi yıldır her anına, her şeyine şahidim. Bir gölgeyim esasen. Ben aynı kalmama rağmen o epey değişti. Ben aynı kalmama rağmen… aynı kalabildim mi? Alelacele çıkıp gideli üç gün oluyor. O gittiğinden beri kulağımda bir ses var. Bir PİYANO sesi, kalın notaların ahenkli ve ürkütücü tınısı. Tuhaf ki evimizde piyano yok. Bu sesi çıplak duyabilecek kadar da bir piyanoya yakın olduğumuzu sanmıyorum. İnsanlar olmayan ritmik sesleri duyduklarında ölümün sesi olduğunu düşünürlermiş. Ses, içinde nasıl duygular uyandırırsa ölümün de o duyguyu çevreleyerek gelir ve seni alırmış. İnsanlarda… Duyulan ses… Ölüm… Bu sabah sessizce girdi eve. O girince kulağımdaki bu ses kesildi. Hiç ağlamadığı kadar ağlamış olduğunu gördüm. Ona bu dünyada ağlamak hiç yakışmazdı. Yanında kimse yoktu. Koltuğa yığıldı. Yanı başındaydım ve bana sarılmasını bekliyordum. Neler olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Telefon çalana kadar bu halinin sebeplerini gözden geçirdim. Telefonu açtı ve yeniden ağlamaya başladı. Onun az önce ölümle birlikte geldiğini o an anladım ve duyduğum bu ürkütücü piyano sesinin nedenini. Babası ölmüştü. ‘’Kaza, trafik kazası. Bilirsin hiç iyi kullanamazdı arabayı zaten. Üç takla atmış ama biliyorum yine sağ çıkardı ama…’’ Öyle derin bir ağlama tutturdu ki, o an koşup boynuna sarılıp geçti diyememek dünyanın en berbat yaratılış amacı. ‘’Yanmışlar; araba, kendi. Arabasını ne severdi değil mi? Yalnızmış, havaalanına yetişmek için hızlanmış, yol çalışmasını fark edememiş. Emniyet kemeri bağlı. Kuralcıydı bilirsin.’’ Dedi. Telefonu kapattı, yapayalnızdı. Hiç böyle bir kaybım yoktu ki. Annemi de babamı da tanımamıştım. Kim olduğumu, nasıl biri olacağımı öğrendiğim tek yer onun yanıydı. Ne yapacağım dese ona makul bir cevap veremezdim. O gece sabaha kadar ağladı. Olduğum odaya çok az uğradı sanki benden hatta en çok benden kaçtı. Gün henüz doğmamıştı. Ara ara bu saatlerde uyanır, düdüklü çaydanlığına su koyar ve kaynamaya başladıkça çıkan sesle eğlenirdi. Sonra bir bardak ÇAY alır ama hemen içmez, bana bir göz kırpardı. Bir bardak da bana doldurup acaba karşısına beni yine alır mı diye ümitle ona bakardım. Baktığımla da kalırdım. Yine öyle olacak sandım. Geceyi bölen bir ışık, ışıkla gelip gözüme saplanan çok derin bir sancı. Banyo, su sesi, suya karışan hıçkırıklar…Bağıra bağıra ağladını duyuyordum. Demek ki insan babasını kaybedince böyle oluyordu. Acısını suya anlatmak bana anlatmaktan daha iyi gelecekti demek ki ona. Yanı başımdaydı ama o elini uzatmasa ona dokunamazdım. Gittikçe onun acısına gömüldüğümü anlamıştım. Onun duyduğu acı ile belki gözüm artık katlanılmaz derecede sancı çektiriyordu bana. Hiçbir şey göremez olmuştum ki derin derin titrek nefes alış verişini yüzümde hissettiğimde bana ne kadar yaklaştığını fark ettim. Karşımdaydı, bir hışımla beni kendine çekti. Bu hareket yıllardır beklediğim ama hazırlıksız yakalandığım bir kavuşmaydı. Kendimi bir anda onun kollarında buldum. Beni o kadar sert kendine çekmişti ki onu görebildiğim tek pencerem, gözüm bir anda yere yuvarlandı. Tüm sancım kesildi, acıyı hissedemez oldum. Işık yok, sancı yok. Bana sarılmış ağlıyordu. Eski günlerdeki gibi kalbini duyuyordum . İnsanlar bu sesi kelebeklerin kanat çırpışlarına benzetir ama ben RIHTIMda köpük köpük kabaran denizi hissediyordum her bir çarpıntıda. Duyuyordum, hissediyordum ama artık onu görmüyordum. İlk gözümü kaybedişim bundan üç yıl kadar önceydi. Hiç önemsemedi. Sanırım temizliğe gelen hanımlardan birinin elektrikli süpürgesinin açlığına denk gelmişti gözüm. Hiç bilemedim nereye gittiğini. Kimse bilemedi, kimse önemsemedi. Yatak odasındayız. Eski günlerdeki gibi yine yanındayım. Saçlarımı sıkarak bana sarılmış ağlıyor ve ben onu dinliyorum. Sabahın ilk ışıklarını göremedim, o da benim kopup giden gözlerimi...
··
20 görüntüleme
zeyneb okurunun profil resmi
Ilk karalamalarini okuyan biri olarak söylüyorum; cok cok cok iiyi olmus dostum. Yerli yerinde, derli toplu. Kalemine saglik, zihnine kuvvet;)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.