Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Biraz sonra karşısına, gece değil, gündüz bile iç kapayıcı olan ıssız sokaklar çıktı. Bu saatte sokaklar, büsbütün ıssız, içine kapanmış görünüyordu. Fenerler daha seyrekleşti, sanırım bu sokaklara daha az yağ veriliyordu. Sonra ahşap evler, çitler başladı. Ortalıkta in cin yoktu. Yalnızca sokaklardaki karlar parlıyordu. Uykuya dalan basık kulübeler, kapalı pancurlarıyla hüzünlü hüzünlü, kara kara düşünüyorlardı. Sokağın öbür yanında, güçlükle seçilebilen evlerin, korkunç bir çölü andıran koca alanla birleştiği yere yaklaştı. Ta uzakta, dünyanın öbür ucundaymış gibi görünen polis barakasının ışığı yanıyordu. Akakiy Akakiyeviç’in, burada neşesi iyice kaçtı. Yenemediği bir korkuyla alana ayak bastı, içinde hiç de hayra alamet olmayan bir ürperti vardı. Çevresine bakındı; bir deniz ortasında gibiydi. ‘İyisi mi, bakmayayım,’ diye düşündü, gözlerini kapayarak yürüdü. Alanın öbür ucuna gelip gelmediğini anlamak için gözlerini açınca, karşısında, burnunun ta dibinde, birtakım koca bıyıklı adamların durduğunu gördü; bunların ne biçim adamlar olduğu seçilemiyordu. Gözleri karardı. Yüreği küt küt atıyordu. Bu adamlardan biri onu sırtından tutarak, gür bir sesle, “Bu palto benim yahu!” diye bağırdı. Akakiy Akakiyeviç’in tam, ‘Can kurtaran yok mu!’ diye bağıracağı bir sırada, bir başkası, bir memur kafası kadar büyük olan yumruğunu, yandan ağzına doğru uzatarak, “Hele bir sesini çıkar da görürsün gününü!” dedi. Akakiy Akakiyeviç, yalnızca sırtından paltosunu aldıklarını biliyordu, arkasına bir tekme yiyerek karın içine yuvarlanmıştı, birkaç dakika bir şey duymadı. Sonra kendisine gelip ayağa kalktı, yanında kimsecikler yoktu, yalnızca kaputsuz olduğunu, üşüdüğünü duyuyordu, bağırmaya başladı, sesinin alanın öbür ucuna bile ulaşamayacak denli zayıf çıktığını anlıyordu. Ama umarsızlık içinde, gene boyuna bağırarak alandaki polis noktasına doğru koştu. Noktanın yanında bir polis, mızrağına dayanmış duruyor, bu adamın ne diye uzaktan koşa koşa, bağırarak geldiğini anlamak istiyormuş gibi merakla bakıyordu. Akakiy Akakiyeviç, onun yanına varınca: – Sen uyuyor musun, hiçbir şeye baktığın yok, bir insanı soyarlarken nasıl görmüyorsun? diye bağırdı. Polis: – Vallahi bir şey görmedim, dedi; alanın ortasında iki kişi, önüne çıkıp seni durdurdular, ama olsa olsa arkadaşlarıdır, dedim. Burada boşu boşuna sövüp saymak para etmez, yarın sabah doğru gider, işi komisere anlatırsın: o, paltoyu kimin alıp kimin almadığını ortaya çıkarır. Akakiy Akakiyeviç, evine perişan döndü. Yanlarındaki, ensesindeki bir tutam saç, büsbütün dağılmıştı. Göğsü, yan böğürleri, pantolonu kar içindeydi. Kapı sert sert vurulunca, ev sahibi yaşlı kadın, yatağından fırladı. Telaşla terliğinin yalnızca bir tekini ayağına geçirebildi, namuslu bir kadın olduğu için bir eliyle göğsünü, gömleğini tutarak kapıyı açmaya koştu. Kapıyı açtıktan sonra Akakiy Akakiyeviç’in durumunu görünce bir irkildi. İşi anlayınca da ellerini çırparak dedi ki, “Doğruca komisere gitmelisin. Çünkü mahalle polisi söz verir, ama işi de sürüncemede bırakır. En iyisi gene komisere gitmektir. Aslında kendisi de onu tanır. Bir zamanlar, yanında aşçılık eden Finli kadın Anna, şimdi komiserin evinde dadılık ediyor, hem kendisi de komiseri, evin önünden arabayla geçerken görmüştü, her pazar kiliseye gider, ama gene de herkese güler yüzle bakar.” Bütün bunlardan anlaşıldığına göre başkomiser, gerçekten iyi bir adam olsa gerekti. Akakiy Akakiyeviç, kadının bu öğüdünü dinledikten sonra, düşünceli düşünceli odasına doğru yürüdü. Geceyi nasıl geçirdi, bunu düşünmeyi, kendilerini onun yerine koyabilenlere bırakıyorum. Sabahleyin erkenden komisere gitti, uyuduğunu söylediler. Saat onda gitti, yine uyuduğunu söylediler. On birde gitti. ‘Bay komiser, şimdi çıktı,’ dediler. Yemek zamanında yeniden gitti, yazmanlar bırakmak istemediler. Niçin, neden geldiğini kesinlikle öğrenmek istiyorlardı. Akakiy Akakiyeviç, yaşamında ilk olarak bütün gücünü toplayıp özyapısının gücünü göstermek istedi. Sözü kısa keserek, “Komiserin kendisini görmeliyim,” dedi. Bakanlıktan resmî bir işle geliyordu, bir şikâyet etti mi, görürlerdi günlerini sonra. Yazmanlar buna karşı bir şey söylemeyi göze alamadılar. Biri gidip komisere bildirdi. Komiser, bu aşırılan palto öyküsünü tuhaf karşıladı. Asıl işe bakacak yerde Akakiy Akakiyeviç’e, birtakım cehennem soruları sormaya başladı. Evine niçin böyle geç dönüyormuş, sakın uygunsuz bir yerde takılıp kalmış olmasınmış. Öyle ki, Akakiy Akakiyeviç, adamakıllı bozuldu. Palto işinin sağlama bağlanıp bağlanmadığını anlamadan kendini dışarı dar attı. shf: 50, 51, 52, 53, 54, 55
Sayfa 50 - ...Kitabı okudu
·
23 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.