"Ev sahibimiz Kasımpaşa'da iskele hamallarının kâhyası, iyiyürekli bir kürttü.
Zenci olan karısı, kiracıların hiçbiriyle konuşmaya tenezzül etmezdi.
Ev sahibimizin yakışıklı oğlu Mehmet Efendi beni çok sever,
her sabah işine giderken bana seslenirdi:
— Nusreeet!...
— Haaa! diye fırladım odadan.
Annem bikaç kez, «Ayıptır, ha denilmez, efendim de!» diye tenbih etti.
«Pekiyi» diyorum, ertesi sabah çağrılınca unutuyordum.
Bir seferinde annem, Mehmet Efendi gittikten sonra
beni odaya aldı, bir tokat attı. Annemden yediğim ilk ve son tokat...
Ertesi sabah Mehmet Efendi,
— Nusret... diye seslenince,
— Haa efendim... diye fırladım.
Bir daha da «Ha...» demedim, son oldu."