İnci Aral geçmiş ile bugünün arasında dokuduğu bireysel açıdan aşkı
ve toplumsal açıdan 80'lerin buhranlı ama ateşli havasındaki yaşananları başarılı biçimde işlemiş bu kitabında. Babasının annesini aldattığı ve mutsuz bir aile içinde yetişen bir burjuvazi olan Deniz ekseninde yapılan freudyen psikolojik göndermeler etkileyiciydi. Ailevi sebeplerden ötürü evinden uzaklaşmak isteyen nice gencin sözde devrimci olmaya çalıştığı ve örgütlerin de bu gençlerin içlerindeki ateşten faydalandıklarını hissettiriyor yazar satırlarında. Deniz'in babasının kızını kendi elleriyle güvendiği ellere teslim etmesinin ardından kızının yaşadığı işkenceleri hayal edemeyip kızı hapisten çıkınca içine düştüğü buhran anlarında onun için yaptığı fedakarlıkları yüzüne vurması yaralayıcı! Deniz'in bir yandan babasıyla arasındaki sorunların çözülemeyişi, bir yandan dışarı çıktığı halde eski devrimcilerden kopamayışı, bir yandan yaşadığı acıların etkisinden kurtulamayışı adım adım intihara yönelmesine neden oluyor. Okuyucu olarak şaşırtmayan bir veda oluyor.
Dil ve anlatım yönüyle başarılı olmasına rağmen kitabı okurken beni rahatsız eden tarafları da vardı. Örneğin, Deniz'in kızı Ayşe ile Deniz'in eski sevgilisi ve arkadaşı Cihan'ın aşkı tüm gerçekler ortaya çıkmasına rağmen daha da güçlenerek devam ediyor. Bu durum Cihan'ın Deniz'e olan aşkını ve Ayşe'nin evlat olarak annesine saygısını lekeliyor. Bencilce bir yaklaşım gibi hissettim. Zaten aşk romanları okumaktan hoşlanmam ki bu durum pembe dizi tadı yaratmış ne yazık ki. Ayrıca Ayşe'nin babasının Deniz'in güzel bir yuva ve çocuk sahibi olmak istediği dönemde Deniz'e yaşattığı kötü şeylerden sonra ve Deniz Ayşe'yi aldırmasını söyleyen eşine rağmen onu doğurmasına rağmen Ayşe'nin babasını temize çıkarıp annesini hafızasından silmeye çalışması, onu değersizleştirmesi hoş değildi.
Keyifli okumalar...