Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Başta İstanbul olmak üzere bütün Osmanlı şehirleri oluşurken, cami gibi abidevi mimaride taş, mesken mimarisinde ise daha çok ahşap ve kireç gibi dayanıksız malzemelerin tercih edilmesi, doğrudan doğruya İslami dünya görüsü ve tasavvufi duyarlılıkla ilgilidir. Ahşap taşla temsil edilen kalıcı, değişmez büyük değerler sistemi karşısında; günlük hayatı tanzim eden çerçevelerin değişmeye açık ve dinamik süreç oluşunu ifade etmektedir. Büyük odak noktalar etrafında cereyan eden günlük hayatın şartlarına göre şekillenmiş, sokaklar ve mahalleler, bu anlayışa uygun olarak kısa aralıklarla yenileniyor, yani her nesil kendi şehrine bir bakıma yeniden inşa ediyordu. Hiçbir nesil kendisinden önceki neslin zevklerine ve ihtiyaçlarına göre belirlenmiş bir şehirde yaşamak zorunda değildi. Üçüncü Selim devrinden itibaren bu ölçüler kaybedilmiş, sadece abideleri örtmekle kalmayıp şehrin sonsuz mekanlı irtibatını da kesen ,kargir binalar yapılarak, dinamik bir süreç halindeki şehir anlayışından, donmuş şehir anlayışına geçilmiştir. İstanbul, bilhassa tanzimattan sonra gafil aydınların ve yönetici zümrelerin jokoben tutumları yüzünden ,bir neslin sonraki nesilleri kendi inşa ettiği şehir çerçevesinde yaşamaya mahkum eden Batı şehirlerine benzemeye başlamış, bu yüzden kendini yenileyemediği gibi kendi kültürünü de üretemez hale gelmiştir.
Sayfa 141Kitabı okudu
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.