Benim Notebook bu aralar bozuk. Bu hafta sonu da olmayacak. Nasıl denk geldiysem, İYP'nin kitabı üstüne yazılmış bu incelemeyi okudum. Sonra unuturum diye sekreterin bilgisayarı başına oturdum.
Sana bir kitap hediye etsinler, yeme içme, otur kitabı yerden yere vur. Tabii ki böyle düşünmedim. Bir kere ortada ciddi, sebepleri temellendirilmiş bir eleştiri var. Katılmasak bile.
Aynı eseri okuyan diğer okurların incelemeleriyle bir karşılaştırma yapılabilir. Bu konuda kafa karışıklığı varsa ve çözmek istiyorsak, tabii en doğrusu okumak.
Mesela OP benim için en iyi Türk yazarı. Bazıları adının geçmesine bile tahammül edemiyor. Eğer ortada edebiyat dışı bir sebep yoksa, her iki tarafa da saygı duymak zorundayız.
Bir yazar için Tayfun arkadaşımız gibi bir okur, bence tabii, büyük bir şans. Zira okur-yazar tanışıklığı olduğu zaman objektiflik sele kapılıyor. Düşünsenize, sizle aynı sanal mekanın bir mensubu var karşınızda. Kıracağım korkusu her şeyin önüne geçmiş. Bu girdabın en büyük zararı yazara aslında.
Madem olumsuz olacaktı, bu eleştiri yazara özelinden mesaj olarak atabilirdi, diye düşünenleriniz de olmuştur eminim. Ben buna katılmıyorum. Eğer eser basılmamış olsaydı, bu kesinlikle en doğru yoldu. Ama bu eser için geç. Basılmış zira. Yani artık yazarın olmaktan çıkmış, okurun malı olmuş. Son sözü söyleyen de elbette son sahibidir.
Tayfun Bey, size bir sorum olacak. "sonlandırılmamış cümle- ile kastettiğiniz ne? “komiser odası, olduğunu bildiren kapı üstü tabelası" cümlesinde yüklemin olmadığını mı kastediyorsunuz? Eğer bu ise kastınız, bu bir teknik. Eksiltmeli anlatım deniliyor buna. Hatta eksiltmeli anlatımda bazı yazarlar dil bilgisinde yapılan tanımın çok ötesine geçtiler. Mesela, Cem Aktaş ve Faruk Duman bu tekniği çok kullanırlar. Bu fukara da sever hani :)))
Tayfun Bey, kaleminize sağlık.