Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

120 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Düşünen kadınları seviyorum. Üreten kadınları seviyorum. Bir duyguyu iyice ifade edebilmek ya da hakkını verebilmek için tüm benliğini ortaya koyan kadınları da seviyorum. Sanırım ben kadını hem anne haliyle, hem sevgili/eş haliyle, hem bilim kadını haliyle, hem de sanatçı haliyle çok seviyorum. Ya da genel olarak “kadınları, kadınlığı seviyorum” mu demeliydim, bir ifade yetmezliği çekiyorum şu an. Ne desem sanki eksik kalacak kadınlara olan sevgimi, saygımı anlatmaya. Bu hissi oluşturan sadece Tomris Uyar mı peki, hayır. Ama belki yaşanmışlıkla ve kitabın adının yakın zamanda beni de kapsar hale geleceğinden ruhumda oluşan “bir gruba aitlik” duygusuyla alakalıdır; bu hissin içimde kemikleşmiş olduğunu yazarın “Otuzların Kadını” adlı kitabını okurken fark ettim. Kitabı hediye olarak alan arkadaşım “Bu kadın sana hitap ediyor sanki. Hiç okumadım ama öyle hissediyorum. Tam senin kriterlerine göre” dedi ve evet tam bana göre. Aslında olay kitaptan ziyade yazarla alakalı; kullandığı üslupla, bilinç bütünlüğüyle, Türkçe’ye olan düşkünlüğüyle, tespit ve hani o “hissettiğim şeyi anlatmaya kelimeler yetmiyor” dediğimiz hisleri kelimelere dökebilme yeteneğiyle.. İnternette biraz araştırdığınızda, Tomris Uyar için şöyle ifadeler okuyabilirsiniz: “Kimisinin göğe bakmak istediği kişi; Cemal Süreya’nın sevdiceği, Turgut Uyar’ın karısı ve Edip Cansever’in yarası”; “Edebiyat dünyasının sahip olunamayan kadını”; “Bir kadın ve ona aşık üç büyük şair”.. Peki Tomris Uyar bu mudur? Ya da arzulanan, sevilen bir kadın sadece bu kadar mıdır? Yıllarını verdiği, ürettiği ve fikrimce oldukça yetenekli olduğu öykücülüğünün hakkı neden verilmiyor? Niye yaşadığı aşklar ve “aşık olunası adamları kendine aşık eden kadın” imajı, onun yazarlık yeteneklerini bir güneş tutulması gibi engelliyor? Kitabı okuduktan, hatta 2 kez okuduktan sonra, altını çizdiğim birçok sözcük ve paragrafla birlikte Tomris UYAR’ın “paylaşılamayan kadın”dan çok daha fazlası olduğuna inanıyorum. Kitap bir öykü kitabı. Birbiriyle bir şekilde bağlantılı öykülerden ve biyografik ögelerden oluşuyor. “Otuzların Kadını” denirken aslında Tomris Uyar, annesinden bahsetmiş. Tabi bazı öykülerinde, kendisini ve başkalarını da bu ifadenin kapsamına almış. Ancak kitabın son sayfasındaki şu ifade, öykülerin amacının bir şekilde annesini anlatmak olduğunu gösteriyor: “”…Öyle bir öykü yazmaya çalıştığımdan söz etmiştim ya sana. Öyküleri birbirine teğet geçecek, aynı zamanda odaktaki bir portreye de girip çıkacak biçimde yazmanın güçlüklerinden…” Odaktaki portre, annesinin portresini ifade ediyor; hem asli hem mecazi anlamıyla.. Kitapla alakalı daha fazla şey söylersem, sürprizlerin tamamını kaçırırım diye korkuyorum. Bu sebeple sadece -kendimi tutamayarak- kitabın ilk sayfalarındaki; yazarın bu öyküleri yazmaya başlamadan önce, kendisiyle daha doğrusu yazacağı hikayelerin sıradanlaşmasından duyduğu korkuyla sancılandığı o anı anlatan paragrafı paylaşmak istiyorum. Yazar o an’ı o kadar güzel ifade etmiş ki, onun yaratıcı zekasının özelliklerini, en çok da naifliğini göstermek adına değerli bir alıntı olarak değerlendirmenize sunuyorum: “Kağıdı değiştirmemin de yararı olur mu? Hayır. Dosya ya da teksir kağıdı, pelür bile olabilir pekala. Harfler italik olsa? Hayır. Takıldığım nokta, onlar değil : sözcükler. Yıllar yılı renklerini, kokularını, tınılarını değişik bileşimlerde denediğim sözcükler. Otuzların Kadını’yla onun özgünlük alanında bire bir karşı karşıya gelemeyecek kadar aşınmışlar artık. Gerçek bir kişilikten çok, bir yazarın iç dünyasını yansıtmaya yatkınlar. Üstelik kurmacada elimin altında bulmaya alıştığım yöntemler, yordamlar da kayıp gitmiş; çünkü Otuzların Kadını, kurgulanmayı değil, anlatılmayı bekliyor. Yazarın en ufak sürçmesinde, kendi biricikliğinden sıyrılıp onun geçmişte kullandığı sözcük ve imge öbeklerinin arasına karışabilir, sıradanlaşabilir, gerçekliğini yitirebilir. İstanbul’da büyüyüp ölmüş, yabancı dil bilen, eldivenlere ve şapkalara tutkun, Markiz’e, Lebon’a, Park Pastanesi’ne, Belediye Gazinosu’na giden herhangi bir Otuzların Beyoğlulusu, bir nostalji nesnesi olup çıkar, hiç yaşamamış gibi. Tıpkı çok yazıldığı, çok okunduğu ve çok bilindiği için bir zamanlar gerçekten “iliklere işleyen yağmur”un, ya da “bulutların arasından sıyrılan güneş”in artık yazana da, okuyana da, hatta görene de bir şey dememesi gibi. Sonuncu yetkin yorumu, ancak yıllar öncede kalmış ilk acemi yorumunu anımsattığından, gülünesi/acınılası hale gelen bildik bir şarkı gibi ya da. Çok-yazılandan, çok-özlenenden, herhangi bir çok’tan ayırıp nasıl kendi yerine oturtabilirim bu portreyi? Yağmurun iliklerine ilk işlediği günü, güneşin bulutlardan ilk sıyrılışını gören birinin taze izlenimlerini keşfetmem gerek. Ki bu çerçeveden kurtulsun. Freud’cu ya da Bilmemkimci görüşler yüzünden tezelden yazarının geçmişiyle açıklanmasın. Yağmur bir kere daha, gerçekten işleyebilsin iliklere, güneş bir kere daha gerçekten bulutlardan sıyrılsın.” Zihnin karmaşasını ama bu karmaşanın nasıl düzene sokulduğunu, toparlandığını görüyor musunuz? Peki hem üretken hem de dile saygı duyan aydın imajıyla Türkçe’nin imkanlarını ne güzel değerlendirildiğini? Ya da neyden korktuğunu, neyden endişelendiğini, kendisini neyin rahatsız ettiğini net olarak tespit edip bunlara çözüm aramasını? Benzetmelerdeki anlaşılırlığı ama hem net hem edebi olabilmesini? Düşünün, bu kitap yaklaşık 100 sayfa ve incecik. Normalde bir defa okunması yeterli gelmeliydi. Hele ki böyle anlaşılır bir dille, kendi içindeki tutarlılığıyla, minik öyküler halindeyken. Ama neden öyle olmadı? Neden ben bu kitabı bir daha bir daha okusam da doyamayacakmışım gibi hissediyorum? Belki sebep yeni öğrendiğim kelimelerden, belki Türkçe’yi su haline dönüştürüp kelimelerle akmasını sağlayan yazarlara duyduğum hayranlıktan, belki de bu kadar karmaşa içerisindeki netlikten.. Bu kitabın en çok nesini sevdin deseniz, kısa bir cevap veremem, size bir “en çok” gösteremem. Ama kitabı, yazar hasebiyle, okumak isteyen herkese gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim. Hele ki beğeni ölçütleriniz benim gibiyse.. İyi okumalar dilerim.
Otuzların Kadını
Otuzların KadınıTomris Uyar · Yapı Kredi Yayınları · 20191,169 okunma
··
505 görüntüleme
Semih Doğan okurunun profil resmi
Müthiş bir Türkçe kullanımı ve duru bir ifade biçimi var. Yakın zamanda okuduğum Yaza Yolculuk kitabında da yine sizin yazdığınız özellikleri gördüm. Birçok öykü var, birbirinden bağımsız gibi görünüyor; ama konu itibarıyla aynı çerçevenin içerisine sığıyor. Sanırım Tomris Uyar bu şekilde bir tarz yaratmış kendine. Tomris Uyar ile ilgili kafamdaki bilgiler incelemeniz ile daha sağlam zemine oturdu. Elinize sağlık.
Portakal Çiçeği okurunun profil resmi
Yorumunuz için teşekkür ederim. İncelememden küçücük de olsa bir şeyler alabildiyseniz ne mutlu bana :) Şimdi Yaza Yolculuk kitabına ait incelemenize ve diğer incelemelere baktım da, dediğiniz gibi, belirli özellikler öne çıkmış. Bu da fikrimce usta bir yazar olduğunu kanıtlıyor. Kitabı da ayrıca okuyacaklarım arasına ekliyorum.
Hilal okurunun profil resmi
Kalemine sağlık canım. Hem Tomris Uyar'ın tarzını, karakterini bize gösterdin biraz hem de hislerini anlatış biçiminle onunla ne kadar uyuştuğunu. İnsan yazarıyla kendisini benzeştirdiği eserlerde çok daha farklı hissediyor kendini, değil mi?
Portakal Çiçeği okurunun profil resmi
Sen çok yaşayasın Hilal, işte tam da öyle bir şey. "Ben de tam buradaydım", "Ya o gün Gözde bana bunu anlatmamış mıydı", "Nasıl yani, bu anlatılan şey pimpirik değil miymiş" gibi, kendimi hem yazarla hem anlatılanlarla bağdaştırdığım anlar fazlasıyla oldu. Hissettiğim şeyi yakınlaşma, hatta bir üst seviyede Tomris hanımla kucaklaşma olarak anlatabilirim. Muhabbetlerine doyamadığın bir arkadaşınla konuşmak, onun senin yaralarını, senin onun yaralarını görmen, bazen susman ama birbirini anlaman, mevzu derinleştikçe içinde kabaran sarılma dürtüsüne teslim olman gibi bir şey. Çok kadın kadına, çok samimi bir duygu. Tam olarak yine anlatamadım baksana :)) Yorumun için de ayrıca teşekkür ederim
Muhibb-i Kitap okurunun profil resmi
Bende kendini böylesine ifade edebilen kadınlara hayranlık duyuyorum incelemesini okumaktan çok çok keyif aldığım kişilerdensiniz yüreğinize sağlık çok güzel ifadeler..
Portakal Çiçeği okurunun profil resmi
Yaaa çok teşekkür ederim, nasıl bir mutlu oldum, nasıl bir şımardım :) Ama asıl ben size teşekkür etmeliyim. Zaman ayırıp incelememi okuma zahmetine girmiş, üstelik güzel yorumlarda bulunmaktan çekinmemişsiniz. Ben böyle kadınları da severim :)))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.