Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

444 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Ey burs, ey cebimin direği! Ölsem haberin olmayacak, nerdesin? Üzerinde hafifçe oynamalar yapıp özel mülkiyetime dahil ettiğim yukarıdaki söz, tarihinde ilk defa Ord. Prof. Dr. Aydın Sayılır'sız, Prof. Dr. Cahit Arf'sız, Mimar Kemalettin'siz, hatta Fatma Aliye Hanım'sız geçen günlerin ifadesidir. Zaten Itri'yi ve Yunus Emre'yi saymadım bile. Yine de şunca isimden yoksun olmanın iyi bir yönünü de yakalamış bulunuyorum: yeni kitap alamayınca eskilerini tekrar tekrar kurcalayıp durmak. Tam da bu esnada kendisini tanıtmazsam eksik hissedeceğimi fark ettiğim bir romana denk geldim. İtiraf edeyim, notları okuyacağım derken yarısına yakın okumuş buldum kendimi. Kitap, muadillerinden farklı. Zaten muadili var mı o da muamma. Militarizmden antimilitarizme kayışın hikayesini, bu kayış esnasında hepimizin çevresini saran otoriter putları tek tek öldürmenin hikayesini evvelce kimseler yazmış mıdır, emin değilim. Yazmışsa bile "olanı-olduğu gibi" yazmış mıdır, ondan emin değilim. Bu noktada Akbulut hayli cesur davranmış. Kitap, ordu bünyesinde üst rütbelere ulaşmış, özel kuvvetlerde büyük başarılar elde etmiş bir askerin zamanla öldürdüğü baba, komutan, öğretmen, sevgili gibi tanrılarının hikayesi. Antimilitarizme kayışın hikayesi... Savaşı eğip bükmeden, herhangi bir taraf tutmadan, yalnızca yaşayan birisinin gözüyle, olanı olduğu gibi anlatmayı başaran bir hikaye. Dahası, okurken fark edilecektir, son otuz küsür yılımızı işgal eden amansız mücadelenin kayıpları üzerinde hepimizin ihtiyacı olan bir üslupla yazılmış. İçerikle ilgili sırları ifşa edeceğim şu cümle itibariyle "niye spoiler veriyorsun" diyesiceler olacaksa paragraf sonuna kadar etrafı izleyebilir, halı desenlerini inceleyebilir ya da hiç bilmediği bir şarkıyı ezgisinden cesaretle biliyormuş gibi mırıldanabilirler. Yılmaz Varlık. Ana karakterimiz. Askeri liseye babasının kendi göğsünü gererek anlatacağı hikayesi olacak diye, zoraki girdikten sekiz sene sonra, yirmi iki yaşında mezun olduğunda, çok sevdiği kızdan da askeri kurallar ve yine babasının baskısıyla ayrılmak zorunda kalışını da ekleyince hiyerarşi ve zorunluluğun vicdan ve sorumluluktan önce geldiği gerçeğiyle de karşılaşmış oluyordu. 1980 Darbesinin sivillere yönelik çirkin yüzünün muhatabı da olan Yılmaz Varlık, idam edilmek için tutuklanan Serhat adında bir gencin son dileğini yerine getirip ondan geriye kalan mektubu ailesine ulaştırma sorumluluğunu üstlendiğinde ruhundaki yaralara Serhat’ın darağacına gidişine çaresizce şahitlik edişini eklemişti. İstediği gibi değil, istendiği gibi davranmaya programlı aldığı askeri eğitimlere rağmen darağacına giden bir genci kurtarmak için yaptığı hamle komutanına attığı yumrukla sonuçlanınca ruhundaki çizgilere bir de ilk askeri sicil çiziğini de eklemiş oldu. Fakat esas travma, Şırnak bölgesinde görev aldığı operasyonda yaşanacaktı. O güne kadar askeri hayatında kendilerine öğretilen ne varsa, sorgusuz itaat etmeyi, ruhlarını, zihinlerini hatta reflekslerini bile baştan yaratma isteklerine karşılık, insan olabilmenin hürriyetini çatışma sırasında öldürdüğü genç bir militan kızın cesedi başında donup kalarak yerle bir etmişti. Yılmaz Varlık, on iki saat süren, birliğinden dokuz askeri kaybettiği, karşı taraftan dokuz militanın öldürüldüğü operasyonda -sayıca değil, psikolojik arbedesi sırasında sayısız kayıplar verdiği operasyonda- öldürdüğü “gencecik” bir kızın cesedi başında donup kaldığı gerekçesiyle askeri hastaneye sevk edildi. Burası önemlidir çünkü bizim için her zaman cesur olan, korkusuz, yiğit ve güçlü olan "asker" profilinin ötesinde, artık sorgulayan, vicdanen rahatsız olan bir "asker" var kitap boyunca. Sanırım esas kıyamet de burada kopuyor. İçerik bu. Normal şartlarda bir başkasını öldürmemesi için kurallar, yasalar, cezalar ve eğitimler alan insanların, bir yerden sonra bir başkasını öldürmeyeceğine dair kararları yüzünden psikolojik tedaviye tutulduğu ironik durumun aktarıcısı konumuna geçiyor kitap. Yine de kitabı kıymetli kılan nokta, savaşın kendisine ve savaşanların kendisine yönelik pek de bakmayı akledemediğimiz bir yerden, bizzat yaşayanların gözünden bakmasıdır. Bakabilmesidir.
Her Savaş Bir Tanrı Öldürür
Her Savaş Bir Tanrı ÖldürürSüleyman Akbulut · Doğan Kitap · 201224 okunma
··1 alıntı·
72 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.