İtaat pratiğinin korku ve umudu ifade ettiğini söylemek, itaat eden öznenin -tek bir “arzu” içinde birleşmiş beden ve ruh kendisininkine üstün bir güç tahayyül ettiği anlamına gelir.
Öznenin devamlı olarak itaat etmesi için hükmeden öznenin gücünün ona mümkün olduğu kadar büyük görünmesi gerekir. Dolayısıyla artık sadece bir korku hissetmek ya da bu yasayı koyan bir iradeyi tasavvur etmek yetmez: Emri veren öznenin, başta kendisi üzerinde olmak üzere kadir-i mutlak biri gibi tahayyül edilmesi gerekir; öyle ki onun verdiği emirler hiçbir belirsizliğe mahal vermesin, hatta emirlerinin varyasyonları dahi tartışılmaz nitelikte olsun.