Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

136 syf.
9/10 puan verdi
İlim ilim bilmektir İlim kendin bilmektir Sen kendin bilmezsin Ya nice okumaktır. x-sonsuz Amin Maalouf'un işbu kitabı yazması bizler için büyük bir şans. Müslüman bir coğrafyada (!) doğan katolik bir Arap'tır kendisi. Tabii bu kavrama istinaden hali haraptır da. Lübnan'da başladığı hayatına Fransa'da devam etmiştir. Kimlik bunalımlarını ya da çıkarımlarını yaparken de genellikle bu tecrübeden faydalanmıştır. Kitabın başlarında ise şunu demektedir Maalouf: ''Hristiyan olmak ve anadilimin İslamın kutsal dili olan Arapça olması, benim kimliğimi oluşturan temel çelişkilerden biridir'' Biyografisini okuduğumda karşıma şöyle bir ibare çıktı: ''Tarihsel bir kurguyla bütünlemiş romanlarında Umberto Eco ve Orhan Pamuk gibi ünlü yazarlarla benzer şekilde, ilginç tarihi olayları filozofik ve fantastik bir bakış açısıyla, masal tadında işlemiştir.'' Evet! Buna İskender Pala'yı da ekleyebiliriz sanırım. Hatta liste uzar da gider. Neyse dilimiz döndüğünce inceleyelim bizi öldürmekle tehdit eden kimliklerimizi. Who Am I? Ya da Türkçe sormak gerekirse ben kimim? Hayallerim, isteklerim, arzularım, değerlerim vs nedir? Günümüz dünyasında bunların pek bir değeri yok. Daha çok hangi dine ya da dile mensup olduğunla ilgilenen toplumlar bütününün içindeyiz. Bu mensupluk bizi altsoy sıfatı ile belli bir grubun içine sürükler. Amin Maalouf Lübnan'da doğmuş birisi. Birçok örnekte Lübnan'ın sosyo kültürel özelliklerini bize aktarıyor. Ancak anlatırken fark ediyorum aynı coğrafyadan olmanın verdiği benzerlik midir nedir aynı biziz demeden edemiyorum. Biz ne miyiz? Kendinden olanlar ile kendinden olmayanların birbirine çatık kaşlarla ya da düşmancıl gözlerle baktığı bir topluluğuz. Herhangi birisi hakkında çok tanımadan ya da üzerinden çok da fazla vakit geçmeden yargılarımızı savurabilenleriz. İlk amaç hangi grubun üyesi olduğuyla alakalıdır. Eğer kendinden değilse ikincil bir amaca yer yoktur zaten. Çünkü üzücüdür ki kendinden değildir ve doğruların trenini kaçırmıştır. Küçümsemeler, dudak bükmeler, omuz silkmeler kol gezer bedeninde. İşte bizim coğrafyamızda kimlik, diğer dünyalı dostlarımızın bulunduğu coğrafyalara nazaran başka bir mana taşır. Bu coğrafyanın çarkı kan ile dönmekte. Kendinden olanları yüceltmek (!) kendinden olmayanları ise bazen herhangi bir silah kullanmadan yok etmek. İşte tüm mesele bu: Ya bizimlesin ya da topraklasın! Dünya üzerinde 211 ülke, bir çok din, bir çok dil ve bir çok da akım mevcut. Bu akımların çoğu insanları amaçlar, hedefler döngüsünde gruplaştırır. Bu gruplara katılım ne kadar çok olursa hedefler de o kadar büyür. Ve her grup kendi içinde mutlak bir zehirlenmeye uğrayacaktır. Bu zehirlenmenin sonucunda grup içindeki üyeler kendilerini istemedikleri bir savaşın neferi olarak bulabilirler. Kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum diyen bir insanı eskiden dışlardım. Bunu çok absürt bulurdum hatta. Şimdi ise her şey çok farklı. Aydınlandım mı? Ya da ne değiştirdi düşüncemi? Bu soruların tam anlamda bir cevabı yok benim için. Maalouf'un da dediği gibi ''Bilinçlenme gibi çok belirsiz bir olguya bir tarih koymak kolay değildir.'' Daha doğrusu insanın kendine bile itiraf edemediği durumlar var. Bunu söylerken bile bir itiraf içinde olmak huzur verdi mesela. Bu yıl okuduğum kitaplar içimde şu cümleyi sesli olarak tekrarlıyor: ''Ben her şeyi öğrenebilecek, elde edebilecek biriyim ancak ben hiçbir şeyi bilmeyen, kimsesiz bir hiçim.'' Bu cümle aslında kitapların içinde yer alan olguların ben de oluşan tezahürü. Cahit Zarifoğlu'nun ''hiçlik'' vurgusu, Hasan Ali Toptaş'ın ''bilmiyorum''u, Fernando Pessoa'nın ''Hepimiz kendi dışımızdaki koşulların tutsağıyız'' demesi. Peyami Safa'nın ''olmak'' dramı işbu kitapta beni tekrar karşıladı. İnsanoğlu, iyi düşünülmüş ve iyi tanımlanmış kategorilere ayrılmıştır: politik görüşler, dini görüşler, cinsel yönelim, ten rengi, ... zaman zaman, dünyanın herhangi bir bölgesinde, herhangi bir zamanda bu kategorilerden biri aniden önem kazanıyor. Hazır olan formlar, seçimler ve kontenjan sınırı varmışçasına kendimizi hızlı bir şekilde bir grubun, güruhun içine atmak. Amin Maalouf'un bu makalesi aslında, karmaşık kimlik temasını ele alır ve doğru soruları doğrudan ortaya koyar: doğru olanın üzerinde sonsuza dek tartışmaktan ziyade, en mantıklısı, bir çok konuda mutlaka farklı görüşlerin olmasıdır. İlk adım, diğer yaşam tarzlarına bakmak ve mantığı kavramaktır. Başka bir kişinin kültürününün, düşüncelerinin, yaşayışının büyük bir bölümünü keşfetmek için, tereddütlü bir çeyrek adım bile bazen yeterlidir. Eğer sorular doğru bir şekilde sorulursa ancak cevaplar umarız. Bazı umutlar benim için tamamen ütopyacı görünüyor: Dünya nüfusunun üç ya da dört dilliliğe dönüşme ihtimali çok zayıftır. Çünkü çoğu azınlık, kültürlerinin ve dillerinin sonsuza kadar yaşayacağı umuduna sahip değildir. Aynı şekilde, eğer birisi beni sokakta tekmeleme hakkına sahip olduğunu düşünüyorsa, yaşam tarzlarına çok saygılı olsa bile, birlikte yaşamamız kuşkusuz imkansız olacaktır. Ötekini terk etmek için yaşama hakkını bırakmak, her şeyden önce, her fikirde olduğu gibi, sıklıkla tartışılan bir fikirdir. Uygulanabilirliği iseee çoook zorr. Kitap başlı başına bir incelemeden oluşuyor. İncelemeyi incelemiş gibi oldum biraz. Elimden ancak bu kadarı geldi. Sıcağı sıcağına yazsam daha çok şey çıkabilirdi. Muhakkak okuyun arkadaşlar ''kimlik'' konusu bireyselliği aşıp evrensel bir mesele halini almıştır. Bu karmaşayı Lübnan'da doğup kendini Fransız hisseden Katolik bir Arap'tan dinlerseniz daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum. Türk olup, Almanya'da Türk, Türkiye'de ise Almancı sıfatı alanlar bu kimlik karmaşasını derinden yaşayan insanlardır en basitinden. Keyifli okumalar. Dipnot: Haa bu arada demeden edemem Maalouf'un soyu Türk'lere dayanıyormuş :)
Ölümcül Kimlikler
Ölümcül KimliklerAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20197,7bin okunma
··
1 artı 1'leme
·
561 görüntüleme
Sezen B. okurunun profil resmi
Bizimle değilsin! Şaka şaka!..:)) Ben de Türkiye'de Almancı olan gruba dahil oluyorum o yüzden söz hakkım doğdu. :) Aynı dili konuşup birbirini anlamayan insanların çoğunlukta olduğu bir dünya da yaşıyoruz. O yüzden dünya da tek bir dil konuşulsaydı bile dünya yine de daha iyi bir yer olamayacaktı. Arap asıllıyım, Türkiye'de doğdum, Alman vatandaşıyım. Bana sorsan sen kimsin ya da nerelisin diye ben dünyalıyım derim. Benim için insanların kimliklerinde ne yazdığının önemi yok. Güzel ve doğru olan ne varsa sahiplenirim. İnsanları da dinine, diline ya da ırkına göre ayırmam. O yüzden de hayatla barışığımdır. Amin Maalouf, ilgimi çeken bir yazar. En yakın zamanda bu kitabını okumak istiyorum. Güzel incelemen için de teşekkür ediyorum. :)
Homeless okurunun profil resmi
Yurtdışında yaşadığını az çok tahmin ediyordum. Bir kaç kez çıkmıştı karşıma :) Yaahuu ne güzel söyledin, diline, yüreğine sağlık. Bu kitabın amaçladığı, anlatmak istediği de bu: Bir ülkenin vatandaşı olmaktan çok ya da bir grubun mensubu olmaktan çok kendini evrensel hissetmek, öyle görmek. Düşüncelerinin bu seviyede olgunluğa erişmesi şüphesiz harika. Amin Maalouf ile benzeştiğini de söyleyebilirim. O zamansaaa sen bu kitabı kesinlikle okumalısııın. Ben teşekkür ederim efendiiim. Yorumunla değer kattın.
Ayşe* okurunun profil resmi
Ne güzel incelemişsin, konunun özeti şu cümle aslında. ''Ben her şeyi öğrenebilecek, elde edebilecek biriyim ancak ben hiçbir şeyi bilmeyen, kimsesiz bir hiçim.'' Maalouf'un Semerkant ve Doğu'nun Limanları kitaplarını okumuştum, adeta kitaplardan çöl kumu fışkırıyordu dili çok zengin ve keyifli. Bu kitabı da es geçmesem iyi olacak :) ağzına sağlık.
Homeless okurunun profil resmi
Semerkant ile Doğu'nun Limanları'nı çok merak ediyorum Ayşe. Muhtemelen bu ay içinde onu da okuyacağım. Çöl - kum olaylarına ben de erişebileyim isterim. Tarzı Orhan Pamuk'a benziyor mu sahiden? Bu kitabı elbette es geçmemelisin. Akıcı ve anlaşılır bir dile sahip. İnan çok azını dile getirebildim. Çoook çook zengin içeriğe sahipp. Beğenmene sevindiiim. :)
3 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.