Upuzun bir yol boyunca ilerliyorum. Gece tüm karanlık ruhuyla beni avucuna almış, soğuk ayazıyla bu şehrin içine hapsetmişti sanki. Derin düşünceler içinde yolda ilerlerken çevreme göz atıyorum. Soğuktan, henüz yapraklarını dökememiş ağaçlar büzülmüşlerdi sanki birbirlerine. Yerlerin kayganlığı ile düşmemek için pür dikkat yürümeye çalışırken sonunda geldim ulaşmak istediğim yere.
İstasyon oldukça kalabalıktı. İnsanları incelemeye başladım; yüzlerini,hareketlerini... Dudaklarını okumaya çalıştım. Bunlar, yalnız kalmaya karar verdiğim zamanlardan beri yaptığım şeyler aslında. İnsanları gözlemleyerek, neler konuştuklarını, hissettiklerini anlamaya çalışmak... Ah insanlar! Öyle saçma geliyorlar ki bana. Davranışları, konuşmaları... Hiçbir zaman "Ay bu ayakkabı çok güzel! Ay şu elbise şöyle... Kız sen çeyizine ne aldın? Gelinlik şöyle olmalı, beyaz eşya şu marka... Yok dış çekim fotoğraf..."
Offf tamam! Şunları yazarken bile krizlere giriyorum. Bazen diyorum ki bende böyle olsaydım ne olurdu? Tek derdim tırnaklarım saçlarım ya da saçma sapan telaşlar olsaydı...
Canım aşırı derecede sigara içmek istedi. Saate baktım daha yarım saat var doya doya içerim diye düşünerek yaktım. Burada sigara içen benim gibi birini gördüğünde insanlar, elbetteki tipitip bakışlarla süzerler, ayaktan başlayarak yukarı doğru... En sonunda bir gün "Ne var beee!" diye bağıracağımdan endişeliyim. Sorun şu ki korkum olduğundan susmuyorum, sadece laf anlatmak ya da yarıştırmak istemediğimden, bunun için yorgun oluşumdan...Farz edelim ki dedim. Sonra ne olacak ne anlayacaklar anlattıklarımdan. Onlar benlik ne nerden bilecekler? Onlar varoluşun ne olduğunu nasıl anlayacaklar? Ne alaka mı valla sonu oraya bağlanıyor. Hiç anlatamam şimdi...
Yazıyorum ya bu arada şimdi yazıyı ben, oysa başlarken çiçekli böcekli umutlar dolu şeyler yazmayı ummuştum. Geldiğim nokta yine karanlıklar arkasındaki ben oldu. Mola veriyorum şimdi sigara molası...
İşte geldim devam edelim...
Derken tren sesini duydum. Sigaramı neyseki bitirmiştim. Erken geldiğine hayret ediyorum doğrusu... Rötar yapmadığı zaman yok bunun.
Vagonuma binip koltuğuma oturdum. Dışarıyı seyre daldım pek bir şey görünmese de karanlıkta. Zihnimde çürümekte olan düşüncelerle onları kemiren düşüncelerin savaşıyla tekrar başbaşayım.
Kendimden çok başkalarını düşünüyormuşum gibi geliyordu. Ancak artık bunun böyle olmaması için döndüm kendime:
"bak şimdi tek dostum canım kendim ne yapıyoruz bundan böyle bu tren yolculuğu ile birlikte hayat yolculuğunda da tek başına benimlesin yani kendinlesin zaten öyleydi de senin jeton pek geç düştü çok geç farkettin yaklaşık bir sene önce hayatına giren güzel insanın seni sarsmasıyla gerçekleri gördün o da yok artık koskoca sen varsın dünyada ve içinde içinde başka şeyler de var o da var o hep var ruhunda sevgi var en başta kocaman koskocaman bitmeyecek sevgi..."
Tamam yeterli yeterli! Gerisini çözümle sonra konuş. Zaten döktün ne var ne yok! Yoooo hayır dökmedim dökemedim. O kadar çok şey var ki gizli kalan... Başbaşa olmam gereken... Anlatamayacağım anlayamadığınız depderin şeyler var... Şimdi uyku zamanı, yolda şarkılar eşliğinde uyumak zamanı...