Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Onunla mimlenen biricik ilim noktasını çoğaltanlarsa Ali’siz cahillerdi. Resülullah, “Ene Medinetü’l- İlmi, Ali’yyun-Bâb’u-ha…” diyerek kendisinin ilmin şehri olduğunu belirtmiş, İmam Ali’yi ise bu şehrin kapısı ilan etmişti. Üstelik Kuran, “Evlere kapılarından girin!” diyerek İlahi İlme talip olanlara yolu da gösteriyordu. Gönül Evlerine –kendi Kâbelerine- girmek isteyen müminler önünde sonunda o kapıdan geçmek zorundaydılar. Ali tam da bu yüzden Velayetin Şahı idi. İmamet bu yüzden Nebilerin Varisiydi. Fetih Günü en yüce putu kıran Feta’nın Ali olması bundan sebepti. Mübahele Günü Resül adına Enfüs olmak bunu gerektiriyordu. Habibullah bir gün ona (İmam Ali’ye) insanların en şakisini sormuştu. İmam Ali, “Allah ve Elçisi bilir!” demekle yetindiğinde, Resülullah onun alnını tutmuştu ve “Şuraya vurup” sonra sakalını işaret ederek, “Şurayı kana bulayandır!” diye eklemişti. İmam o gün öğrenmişti mukadderatı. İnsanların en nasipsizi tarafından şehit edilecekti. İbn-i Mülcem adındaki o bahtsız kişi Hicret’in kırkıncı yılında Küfe’de sabah namazı için mescide gelen İmam’a zehirli kılıcıyla saldırmış, tam da Resül’ün ifade ettiği gibi başını yarıp sakallarını kanlar içinde bırakmıştı. Üç günlük sekerat sonrasında, İmam Ali Sevgililer Sevgilisine kavuşmuştu. Tıpkı Resülullah’ın vaktince – altmış üç yıl- yaşamış, böylesi bir Ramazan gününde oğullarının kucağında ruhunu Sahibine teslim ederken O’na dünya diliyle son bir kez bu sözlerle şükretmişti: “Kâbe’nin Rabbine hamd olsun!”
··
24 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.