Edebiyat, yakıcı tezahür noktasına
dek, kendisine yaklaşan dil değildir, kendisini kendisinden en uzağa koyan dildir; ve bu “kendisinin dışına” koymada kendi varlığını açığa çıkarıyorsa, bu ani açıklık, bir geriye çekilmeden çok
bir yarığı, göstergelerin kendilerine dönüşünden
çok bir dağılmayı belirtir. Edebiyatın “öznesi”
(onda konuşan şey ve onun konuştuğu şey)
olumluluğu içinde, dilden çok “konuşuyorum”un
çıplaklığında kendisini ifade ettiğinde kendi uzamını bulduğu boşluktur.