Görme ve gösterme, felsefi düşünce geleneğine telmihle, çağımızın in_sanını ontolojik olarak tanımlayan temel bir "varoluş” biçimi haline gelmiştir. Felsefe geleneğinde, düşünen (Descartes), sorgulayan (Sokrates), şüphelenen (Septisizm), eleştiren (Kant), tartışan (Heraklitos), deneyimleyen (Locke), muücadele eden (Marx), başkaldıran (Camus) gibi eylem ve pratikleriyle beraber rasyonel bir varlık olarak temellendirilen insan, aklın baş rolde olduğu varoluş biçimleriyle tasvir edilmekteydi. Bugünün gören ve gösteren insanı, duyuların özellikle”gözün iktidarı"na gönüllü kulluk etmekle meşgul olmaktadır. Böylece akletmek, idrak etmek, fehmetmek, tahayyül etmek gibi düşünmenin, vakıf olmanın, hikmetini anlamanın, kemale ermenin ”emek” gerektiren zorlu süreçlerinin yerine gösterinin, gösterişin, imajların, tüketimin, kolaylığın, ışıltılı ve şatafatlı yaşamların hazcı tercihi söz konusu olmaktadır.