Bernard Lewis'in bu yapıtı sadece Ortadoğu ile ilgilenenler için değil, aynı zamanda genel kültür açısından meraklı herkes için başlangıç niteliğinde; konu bakımından yüzeysel ama içerik, ayrıntı bakımından ziyadesiyle doyurucu bir bölge çalışmasıdır. Şarkiyatla ilgilenen herkesin bildiği bu üstadın eserini daha önce birçok kere başlamış, yarıda bırakmış; veyahut da ara bölümlerden incelemiştim. Bu sefer baştan sona tek tek irdeleyerek, hazmederek okudum. Benim için keyifli bir ay oldu.
Kitap beş kısımda on dokuz bölümle incelenmiş; Hırıstiyanlık öncesinden tutun, son Saddam olaylarına kadar değinmiş, analizlerini yapmıştır. Son diyorum, çünkü 1995 yılında basılmış. Tabi ondan sonra da Ortadoğu'nun kaderini değiştiren pek çok şey oldu ama onları başka eserlerinde görebiliriz. Benim için, kitabın başı Hıristiyanlık ve İslamiyet öncesine dair birçok bilmediğim şey barındırdığı için çok canlı ve meraklı geçti. Okudukça kitaba ne kadar emek harcandığını görüyorsunuz. Orta kısımlarda ise "genel" olarak bildiğim şeyler olduğu için açıkçası biraz sıkıldım ama tam olarak kronolojik ilerlemediği için zaman zaman geriye dönüşler ilgimi canlı tutmaya yetti. Son iki bölüm ise aslında yakın Ortadoğu tarihinin genel özeti niteliğindeydi. Kitap sonunda da eski bölge haritaları, kronolojik tarih ve Ortadoğu'yu temsil eden bir çok fotoğraf ve resme yer verilmiş.
Eleştirilecek kısımları elbet vardır, bazı değinilmemiş veya üzerinde fazla durulmamış konular gibi. Ama yeterince geniş bir içeriğe sahip olduğundan böyle şeyler elbet kaçınılmaz olacaktır. Diğer bir eleştirim de elimdeki 12. Baskıda birçok yazım hatası olmasıydı. Tabii bu ilgili yayınevi ile ilgili bir durum.
Geçtiğimiz Mayıs ayında 102 yaşında iken hayata gözlerini yuman Lewis hakkında ise Murat Bardakçı şöyle diyor: "... Prof. Lewis’in ilminin haricinde hayran olduğum tarafı lisan öğrenme hususundaki nâdir yeteneği ve bu yetenek sayesinde sekiz-dokuz dili edebiyatları ile beraber mükemmelen bilmesi idi. Türkçe’ye eski Türk Edebiyatı’nı da öğrenerek çalışmaya başlamış, Köroğlu’ndan Bâkî’ye, hattâ Yahya Kemal’e kadar çok sayıda Türkçe şiiri İngilizce’ye çevirmişti ve tarih dışındaki edebî yayınları, aradan uzun seneler geçmiş olmasına rağmen bugün de şiirimizin İngilizce’ye tercüme edilmiş en güzel örneklerinden idi."