Yoksulluğun irini yayılıyor güneAnımsamıyor hiç kimse seni...
Öncelikle inceleme içinde biraz yakınacağım okuyan kişi şimdiden mazur gör.
Şu an sitede devam etmekte olan bir şiir etkinliği var. Herkes şiir okusun isteniyor -çok hoş- ama birbirimizin kopyası olmaktan öteye gidemiyoruz. Görmüşüz bir Nazım Hikmet’i, Cemal Süreya’yı, Attila İlhan’ı... izlerinden gidiyoruz sürekli. Sanıyoruz ki aşkı, yalnızlığı, umudu hatta umutsuzluğu, öfkeyi, kini, hüznü daha sayamadığım nice duyguları sanki sadece onlar anlattı, şiiri sadece onlar yazdı.
Araştırmak ne demek hiç bilmiyoruz ve buna ben de dahilim.
Mesela çok anlamsız bir şiir okuyoruz ama gerçekten de anlamsız.
Şair tamamen estetiğe önem vermiş ve bir bütünlük yaratmaya çalışmış, fakat bir anlam yok ya da gerçekten herkesin anlayamayacağı kapalı bir anlatım var. O koskoca şiirin içinden bir cümle işaretliyoruz, “ben öyle yalnızım ki...”
Sonra giriyoruz 1K alıntılar bölümüne;
..... şair ve ...... kitabı
“Ben öyle yalnızdım ki...” hooop paylaş.
Aşağıya gelen yorumlardan örnek vereyim hemen;
“bu şair muhteşemmiş ya gerçekten ben de yalnızım hemen okumalıyım.”
Sitede bir de şiir kitabına “kitap sayısı” gözüyle bakılıyor. 500 sayfalık bir romanı bir günde bitiremiyor ama 500 sayfalık bir şiir kitabını 2 saatte bitirebiliyor. Sonra bir de “huhu 1 günde kitap bitirdim artık bu şairin şiirlerine hakimim,” düşüncelerine kapılıyorlar herhalde. İnsanlığı sorguladım, genel olarak, kendimi de.
.................. ERROR ................
Bu yakınmamın sebebi ise Sabri Altınel’i kimsenin tanımamış olması. Böyle bir değerin arka planda kalması ciddi manada bana hayatı sorgulattırıyor.
Mehmet Fuat da kendisi hakkında demiş ki;
“Sabri Altınel gibi bir şair geliyor, kitaplar yayımlıyor, bir toplu çıkışın içinde olmadığı, şaklabanlıklar etmediği için, bir köşede ilgilerden uzak yaşıyor, sonra bir gün ölüyor, yazdıklarının bir bölümü dergilerde kalıyor, kimsenin aldırdığı yok.” diyor.
İnsanı, insana verdiği değeri, işçinin değerini, köylüyü, zengini, çocukları, yaşlıları, hayatı, umudu, güzellikleri, özgürlüğü, barışı, iyilikleri, kötülüğü, gerçekleri... hepsini öyle güzel işledi ki ruhuma gerçekten her şiirinde bir duraksama yaşadım.
O mutsuzluktan, umutsuzluktan beslenmedi!
İkinci dünya savaşı sonrası toplumun halini anlattı. Ama insanların içinde umut yeşertmeye çalıştı. Herkesi cesaretlendirmeye, güçlendirmeye, hayatın çok güzel bir yer olduğunu anlatmaya çalıştı.
Bence başardı da!
“Neden karanlığında kalbimizin,
Bir acı bir sıkıntı var?
Öylesine güzel ki dünya;
Yaşarız şunun şurasında,
Yaşayabildiğimiz kadar.”
Kimseyi kendine örnek almadı, hiçbir yere konamadı, anılmadı, özgün oldu, şiirlerini özgünleştirdi. Estetik kaygılarına girmeden şiirlerinin anlamına önem verdi. Toplumcu oldu, insanını düşündü.
Ama içinde hep biraz da olsa bir isyan da barındırdı;
“Siz öyledir diyorsunuz ya yalan
Sevgiler gözyaşları söyleşiler
Yaza sıcak güze soğuk deyişiniz
Taşa sert toprağa yumuşak
Duruşunuz yürüyüşünüz yalan
Yoksa iyiyi severdiniz kötüyü sevmezdiniz
Güzel olurdu çirkin olmazdı
Gerçek olurdu uydurma olmazdı
Kırgınlık duymazdınız bezginlik duymazdınız
Boyun eğmezdiniz
Siz öyledir diyorsunuz ya yalan”
Şiirlerinde ölüm gibi bir gerçeği de hiçbir zaman unutmadı;
“Ölmek de var bu işin içinde,
Karanlık duvarları üstüne düşerek İstanbul’un,
Tenha bir akşam vakti, kimsesiz;
Türkiye’ni, ah o canım Türkiye’ni,
Her şeyi bırakıp geride,
Ölmek de var.
Ama yaşamak istiyorsun şöyle kendince, hür,
Garip de olsa, kimsesiz de olsa yaşamak;
Bir gün bakarsın için ezilir, bunalırsın,
Bir gün sabahleyin, hiç yoktan,
Sevinirsin.”
“En güzel çiçekler dünyada açar
Dünyada verir ağaçlar en güzel meyvelerini
Dünyada doğar bir sevişmeden çocuk
Güçlüğün karşısında çaba
Ölümün karşısında dirilik
Dün varolduysa bunlar bugün de varolacak
....
Benim sevincime katılın
Suçun karşısında suçsuzluğum ben
Umutsuzluğun karşısında umut
Ölümün karşısında ölmezlik”
Mesleği de öğretmenliktir;
“
.....
Okul bahçelerinde ağaçlar, soğuyan yağmurlar,
Zil sesleri boşlukta ve adadım yaşamımı,
Öğrendiğim her şeyi öğrettim.”
“
.....
Suyunu içmek için öldürdüler seni,
Ekmeğini yemek için.
Anaların yasları kapıları çalıyordu,
Çığlıklar geçiyordu sokakları baştan başa;
Çekilmiş yürekleri içinden örtülmüş düşüncelerin,
Gözsüz umutların toprağa düşen yıldızların
Soğuk taşların içinden.
Özgürlük için savaştınız, yurtlarınız için,
Esinlendi yaşam
Yiğitçe ve hazin ölümünüzden;
Onurlandırdınız çağınızı.”
Sabri Altınel der ki;
“İnsanoğlunun mutluluğunu düşledim hep.”
“Yüreğim ve kafamla arıyorum yaşamın anlamını”
En güzel şiiri ise en sona sakladım. Bu şiir beni her okuduğumda çok etkiliyor.
İNSANIN DEĞERİ;
Bir insan ne demektir bilmiyorsunuz
Binlerce yıldan sonra
Berrak bir su gibi ellerime dökülen
Şu içinde yaşadığım an
Kutsal dakika
Kendimi sana bırakıyorum
Sevinçlerimi gözyaşlarımı sana
bırakıyorum
Hani ballı ballı incirleri
Hani buğulu üzümleri vardır dünyanın
Hani çatlamış narları
Başak başak buğdayı
Suyu ateşi toprağı vardır hani
Hani gecesi gündüzü vardır
Yazı vardır güzü vardır
İpeği bezi vardır
Bir yanı başka yerdir
Bir yanı başka yer
Atan yüreği akan kanı
İnsan gücü insan emeği vardır
Alın teri vardır boncuk boncuk
Yapılardaki alınteri
Sevişmelerdeki alınteri
Erdemlerdeki alınteri
Beyaz siyah sarı
Hani kederi mutluluğu yaşama sevinci vardır
Düşüncesi bilimi şiiri vardır hani
Hani öpülesi tapılası bir hali vardır dünyanın
Bütün bunlar sensin
Binlerce yıldan sonra
Berrak bir su gibi
Toprak gibi buğday gibi
Avuçlarıma dolan
Kutsal dakika
Sen gene bunlardan başka bir şey değilsin
İnsan da bunlardan başka bir şey değil
Kendimi sana bırakıyorum
Senin bu kadar kutlu
Yaşanılası olduğunu biliyorum
Körpe zeytin dalları havaya uzanır
Bitkiler ballanır
Bitkiler döllenir
Erkekler başlarını dişilere eğer Güneşe çiçeğe aranıza
Anne sevgileriyle kardeş sevgileriyle
İnsanlar doğar
Sen insanlarla varsın kutsal dakika
Toprak da hava da insanla var
Ateş de su da
Elbette bir insan ne demektir bilmiyorsunuz
Çünkü siz bir çiçeğin bir sabah nasıl açıverdiğini bilmiyorsunuz
Suların nasıl hayat dolu akıp gittiğini bilmiyorsunuz
Toprağın bereketini bilmiyorsunuz
Aşklar nasıl kalplerden kalplere geçer bilmiyorsunuz
Sevinci iyilikleri mutluluğu bilmiyorsunuz
Nişanlılıkları düğünleri cümbüşleri
Bu dünya bir hoş dünya
Bu dünya sarhoş dünya
İşte en sonuncusu
Savaş alanlarında ölenler 32 milyon
Hava bombardımanlarında ölenler 20 milyon
Kamplarda ölenler 25 milyon
Yaralananlar sakatlar 25 milyon
Yoksulluğa düşenler 21 milyon
İşte en sonuncusu
Daha kolumda kafamda
Yüreğimde acısı
Yerle bir oldu bütün dünya
Kişinin el emeği göz emeği
Ev dükkân okul
60 milyondan fazla
Yer değiştirenler 80 milyon
Doğduğu illerden başka illere göçenler 34 milyon
12 milyon çocuk anasız babasız kaldı
Çocukları kaybolan ana babalar 46 milyon
bütün çocukları kaybolanların
13 bini deli şimdi
400 bini yarı deli
Giden dünya varlığı milyarları aşıyor
İşte en sonuncusu
İkinci dünya savaşı
Ölü sayısıyla iki Fransa devleti yeniden kurulabilir
Yıkılan evle Avrupa kıtası baştanbaşa donanabilir
Gül gibi geçinirdi bütün insanlar
Giden dünya varlığıyla tam 60 yıl
İşte bu en sonuncusu
Ah yürekler acısı
Elbette bir insan ne demektir bilmiyorsunuz
Bir sürü yalan dolan
Milletler devletler
Bir sürü ağlayan gülen
Gilbert Du Fay Edison
Elektriği buldularsa eğer
Gecelerimiz aydın olsun diyedir
Franklin yıldırımlığı bulduysa
Yıldırımlar evimize düşmesin diyedir
Radyoyu bulduysa Marconi
Şarkılar söylensin diyedir
Villon Dante Yunus şiirler yazdılarsa
Güzellikleri iyilikleri
Birbirimize söyleyelim diyedir
Descartes Diderot Kant
Sonrakiler düşündülerse
İnsanoğlu tabiatı daha çok eline alsın diyedir
Bir çiftçi uzakta tenha bir ovada
Sabanını toprağın bereketine daldırdıysa
Gecenin içinde bir anne
Yavrusuna ninni söylediyse
Bir nişanlı sokulduysa nişanlısının koluna
Bir işçi işini aldıysa eline
Bütün bunlar bizim içindir
Bizim mutluluğumuz içindir
Elbette bir insan ne demektir bilmiyorsunuz
Karanlıkta gizli konuşuluyor
Karanlıkta düşer kor
Otlar yapraklar üstüne
Halılar tahtalar üstüne
Buğdaylar ipekler üstüne
Madenler topraklar üstüne
Karanlıkta düşer kor
Hadi yeni baştan ateş
Hadi yeni baştan dövüş
Hadi yeni baştan kin
Hadi yeni baştan kan
II
Zeytin dalları havaya uzanıyor
Bitkiler ballanıyor
Bitkiler dölleniyor
Çekip gidiyor karanlık
Köyler şehirler ışıyor
Uzakta sütbeyaz bir horoz
Ayağıyla toprağı eşiyor
Bir umut bir mutluluk
Göllerde sazan balıkları kasnalar
Irmaklarda alabalıklar
Havada kuşlar
Evlerde eşler
Yollarda laleler yabangülleri
Beyazları pembeleri alları
Yollarda üzümler
Üzümlerde şarap
Buğdaylar pamuklar tütünler
Erkek çocukları kız çocukları gelinler
Ekşi elmalar mürdümerikleri
Dağların karlı dorukları
Dağların kekikli etekleri
Kendimi sana bırakıyorum kutsal dakika
Sevinçlerimi gözyaşlarımı sana bırakıyorum
Yaşamak sensin işte
Ölmemek sensin işte
İçerim aydınlanıyor
Umutlanıyorum yeniden
Umut zaman demektir
Yaşamak demek
Umut bir çocuğun öpen ağzı demektir
İyi niyetli çalışkan yüreği bir adamın
Bir kadının gülen yüzü demektir
Çiçekler içinden
Kutsal dakikayı yaşıyor onlar
Güzeli yaşıyorlar doğruyu iyiyi
İpek böceği gibi
Umut bu türlü yaşamaktır
Onlar çocukların önemini biliyor
İçerim aydınlanıyor