Öncelikle elinize sağlık, https://1000kitap.com/althusser . İncelemenizi okurken bir kez daha ne kadar doğru bir karar verdiğimize tanık oldum. Diyalogları bitirdiğimizde zihnimizde müthiş bir bakiye kalacağından eminim. İzninizle ben de kendimce birkaç katkı sunmak istiyorum.
Bahsettiğiniz gibi Platon'un hocasının öldürülmesinden dolayı "demokrasi"ye duyduğu nefret aşikâr. Yalnız bu muhtemelen Sokrates ölmeden önce de mevcut. Zira Sofistlerin retoriği kullanarak insanları ikna etmesi, hakikati sadece söylemin gücüne indirgemesi ve nihayetinde göreli bir dünya görüşüne varmaları, Sokrates'in tam da karşısında durduğu şey. Sokrates her şeye rağmen evrensel hakikatlerin olduğunu savunan bir figür. Bu anlamda diyalogun başındaki şu ifadeler özellikle ilgi çekici:
"Fakat Atinalılar, ben onlar gibi baştanbaşa parlak ve gösterişli sözlerle bezenmiş hazır bir nutuk söyleyecek değilim”
“Söyleyiş iyi veya kötü olmuş, bundan ne çıkar? Siz yalnız benim doğru söyleyip söylemediğime bakınız, asıl buna önem veriniz.”
Görüldüğü üzere, Sokrates demokrasinin bu süslü dile dayalı kültüründen olabildiğince uzak durmaya çalışan birisi. Ki Laertios Diogenes’e kalırsa, Lysias Sokrates’e bu suçlamadan kurtulmayı sağlayacak süslü bir savunma önerir ancak Sokrates “Söylevin çok güzel, ama bana göre değil” diyerek geri çevirir. Çünkü Sokrates kendi konumunu söylevin ve çoğunluğun gücünden münezzeh; hakikatlerden yana bir konum olarak tanımlar. Yine başka bir kaynağa göre, suçlamayı yapan Anytos, dönemin halkçı partisinin ileri gelenlerindendir ve Sokrates’in bu tutumunun başlarına bela olmasından dolayı onu ortadan kaldırmak istemektedir. Çünkü Sokrates siyaset açısından fazla dürüsttür.
Bir diğer mesele olan Sokrates’in yasa savunuculuğunu da Kriton diyaloğunda daha güzel göreceğiz. Aslında Sokrates’in yasalara bağlı olmasının altında döneminin kent devletlerinin yönetim biçimi yatmaktadır. Bu “polis”lerde kimse kimseyi belirli bir kente zorlamaz, eğer o kentin yasalarını beğenmiyorsanız rahatlıkla başka bir polisin vatandaşı olabilirsiniz. Sokrates genel olarak Atina’dan memnundur bu yüzden de hiç başka kentte yaşama ihtiyacı duymamıştır. Bu sebeple sadece yasalar onun aleyhine işlediğinde kalkıp onlardan şikâyetçi olmayı ve bu yasalara başkaldırmayı kendi açısından bir tutarsızlık olarak görmüş, tutarlılığından ödün vermemek adına –özellikle Sofistlerin yıktığı değerleri ayakta tutmak için- ölümü göze almıştır. Çünkü onun deyimiyle asıl mesele “ölümden sakınmak değil, haksızlıktan sakınmaktır”.
Neticede insanlık tarihi yüzlerce Sokrates gördü, bazılarının savunmalarına şahit oldu; bazıları son sözlerini söylemeden göçüp gitti. Bu anlamda “sizi rahatsız etmeye geldim” diyen Ali Şeriati ile kendisini “at sineği” olarak tanımlayan Sokrates arasında ilkesel duruş açısından çok az fark olduğunu düşünüyor aziz anısının önünde saygıyla eğiliyorum :)