Bir başka seferinde, bir hendekte çalışıyorduk. Bizi çevreleyen şafak griydi; üstümüzdeki gökyüzü griydi; şafağın solgun ışıkları altındaki kar griydi; yoldaşlarımızın üzerindeki giysiler ve yüzleri griydi. Yine sessizce karımla konuşuyordum ya da belki de acılarımın, yavaş yavaş ölüyor oluşumun nedenini bulma mücadelesi veriyordum. Eli kulağındaki ölümün umutsuzluğuna karşı son bir şiddetli isyan anında, ruhumun, beni çevreleyen iç karartıcı hüznü parçaladığını hissettim. Bunun bu umutsuz, anlamsız dünyayı aştığını hissettim ve nihai amacın varlığına ilişkin soruma bir yerlerden gelen "evet" yanıtını duydum.