Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

573 syf.
·
Puan vermedi
·
1 saatte okudu
Aşırı Acılıyım ve İnsanlardan Nefret Ediyorum
Açıkçası tüm incelemelerin kitabı yere göğe sığdıramaması üzerine, incelemeden çok okuma tecrübesi gibi ve temsil ettiği edebi akıma karşı bir reddiye olacak bu yazdığım. Zira, yıllar yıllar önce okuduğum bu kitabı beğenmemiş, depresif ve kasvetli bir atmosfer yaratmak için elinden gelen her şeyi yapmayı aklına koymuş olan yazarın ilerlemeyen ve sık sık tıkanan anlatımından da çok bunalmıştım. Bukowski bu kitap için çok acayip güzellemeler yapmıştı oysa. Yanlış hatırlamıyorsam 'son 200 yılın en iyi kitabı' demişti... Hepimizin hayatın karanlık tarafına dair izlenimleri var değil mi? Hepimiz şu namlı siyah, büyük kapının aralığından biraz baktık o berbat sonsuz karanlığa. Bazılarımız o karanlığın içinde doğmuş bile olabilir. Kötü günlerimiz, ölümü düşündüğümüz zamanlar vardır. Sevdiklerimizi kaybettiğimiz ya da sadece kalabalıklar içinde kendimizi bir başına hissettiğimiz, anlaşılmadığımızı, yanlış yerde, yanlış zamanda doğduğumuzu, yaşamayı beceremediğimizi, hep hata yaptığımızı düşündüğümüz zamanlar. Vardır. Ruhumuz bazen karartır gökyüzünü, etrafı görmekte zorlanırız. Fakat insanın içindeki yaşama sevincini emecek derecede ruh üzerinde etkili olabilen bu karanlığın derinliklerine inme ihtiyacı hiç duymadım. Orada beni tanımlayacak, eksik yanlarımı tamamlayacak, ruhumu yükseltecek bir şey olduğuna hiçbir zaman inanmadım ve bu kitap da düşüncelerimi değiştirmedi. Oysa edebiyat tam da bunun için vardır; insanın ruhunu yükseltmek. Yanlış anlaşılmasın, burada dünya çapında büyük beğeni toplamış ve saygın yazarlar tarafından övgüye boğulmuş bir eseri gömme çabası içinde değilim. Zaten ne haddime? Ben öylesine bir okuyucuyum. Benim asıl eleştirim bu ve bunun gibi kitapların oluşturduğu temaya yönelik. Burada biraz laf etme hakkına sahip olduğumu düşünüyorum çünkü ben de edebiyata meraklı biriyim. Şöyle anlatayım: depresyon edebiyat teması olamayacak kadar ciddi bir şeydir. Her ne kadar arkadaş ortamında genelde "yine depresyonda mısın sen?" laflarıyla dalga geçilen veya sosyal medyada dandik resimler ve varoş şiirlerle birlikte paylaşılan bir "meme" bir konu olsa da, depresyon sebebiyle insanlar canlarına kıyıyor. İntihar eden insanların çok büyük bir çoğunluğu depresyon dönemlerinde canlarına kıyar. Cinayetlerden bazıları depresif ruh hali içerisindeki insanlar tarafından işlenir. Geçen sene müzik dünyasından çok severek dinlediğim Chris Cornell, Dolores O'riordan, Chad Bennington gibi isimler girdikleri depresyon sonucu, dünya çapında ünlü olmaları, milyonluk servetleri ve geride bıraktıkları aileleri, çocukları olmasına rağmen, kendilerini öldürdüler. Depresyonun ciddiye alınması için gereken yeterli bilgi bu değildir elbette ama benim aklıma bunlar geldi işte. Uzun lafın kısası, depresyonun sonu intihardır ve hafife alınmamalıdır. Depresyon da nereden çıktı, bu kitabın ne alakası var depresyonla, öznel ve felsefi bir kitap değil mi bu? Değil arkadaşlar. Bu kitap resmen okuyanın zihnini depresyona sokmak için elinden gelen ne varsa yapan, kasvetli ve bunaltıcı bir hap gibi. Kendi okuma deneyimimi anlatayım. Kitap başından sonuna kadar karanlık bir atmosfer oluşturmaya çalışıyor. Uzun ve bıkkın ruh hali betimlemeleri, insanların tuhaf, anlamsız alışkanlıkları-huyları üzerine tespitler, amaçsız kötülük ve insanlardan genel olarak nefret hali, daha sonra bazı kısımları otobiyografik olan bilinç akışı cümleleri derken kitapta olayların neredeyse hiç ilerlemediğini fark ettim. "Bu bir roman değil herhalde?!" diye kendi kendime söylenmeye başladıktan sonra da kitabı okuma hevesim geçmişti zaten. Yarım bırakmamak için ama en çok sohbet etmeyi çok sevdiğim arkadaşıma söz verdiğim için, sonuna kadar okudum ve bitirdim kitabı. Çok zorlu geçen birkaç ayımı aldı bitirmek ve bittiğinde gerçekten bu işkenceden kurtulduğuma memnundum. Şöyle söyleyeyim; eserin yazarı olan Louis Ferdinand Celin'in insan tasvirleri Rubens'in tablolarından çıkma bir korkutuculuğa sahip. Dünya üzerinde erdem sahibi olan bir tek insan yokmuş, iyilik düşünen tek bir ruh tanımamış, tek bir hata yapan ömür boyu o hatanın altında böcek gibi ezilecekmiş gibi bir gerçeklik yaratıyor size bu kitap. Okudukça kendinizle bağdaştırabileceğiniz günlük eksiklikler, hatalar, düşüncesizlikler buluyorsunuz, bunu yapıyorsunuz çünkü eliniz mahkum, yazar insanları iyi gözlemlemiş fakat sıkıntı şu ki sanki tüm bunları çok önemsemeliymişsiniz, önemsemezseniz hata yapıyormuşsunuz gibi anlatıyor her şeyi. Düşünsenize, sabah işe giderken araba sürüyorsunuz diyelim. Uyku sersemi araba kullanırken bir su birikintisine girip çıktınız ve yandaki kaldırımda yürüyen bir insanı biraz ıslattınız diyelim. Sırf bunun için size 40 paragraf insanlık dersi ve eleştirisi verildiğini düşünün. O satırları size yazan insanın inanılmaz iyi edebiyat yapabilmesi, araya doğru tespitler sıkıştırıp tüm paketi size yedirmeye çalışması ve sonunda da tüm insanlardan bıktığını söylemesi nasıl olurdu? Bayardı değil mi? Bu kitap da bayıyor. Tereyağına ve şekere boğulmuş bir kilogram tulumba tatlısı ikramı gibi bayıyor. Bir yerden sonra da mide bulandırıyor. Oysa Dostoyevski de ömrü boyunca depresyonla mücadele etmiştir ama böyle bir kitap yazmamıştır, değil mi? Tolstoy ona keza. Charles dickens? Manik depresifti ama dünyanın en umut verici kitaplarından birisini yazdı; Oliver Twist. Kafka? Klinik depresifti. Kasvetli kitaplar yazdı ama ne tüm dünyayı, ne de insanlığı suçladı. Aksine, modern edebiyatın başlangıcı sayılacak kitapların yazarıydı. Bu liste uzar gider. Hiçbirisi de Louis Ferdinand Celin gibi 'dünya bombok, insanlar pislik' tavrına sahip değildir. Tezer Özlü de böyle depresif mesela. Aslı Erdoğan da böyle. Nefret ediyorum bu temadan. Bana sorarsanız edebi açıdan zararlı bu yazarlar. Edebiyat dediğin insana ışık vermeli. En eleştirel, en kasvetli kitap bile içerisinde Kafka gibi kara mizah barındırabilmeli. Tamamen sizi gömmeye, karanlığa kapanmaya dayalı bunun gibi kitaplar özellikle 15-25 yaş aralığındaki insanlara okutulmamalı. Çünkü bu tür yazarların yeteneği size dünyayı sanki kendi çizdikleri gibi gösterebilmeleri, yazdıklarına okuyucuyu inandırabilecek kadar iyi gözlemci olmaları ve doğru kelimeleri doğru yerlerde kullanabilmeleridir. Bu kitabı okuyan ve etkilenen bir ergen çocuğun en iyi ihtimalle 2 senesi insanların kötü huylarına odaklanmak ve dertlenmekle geçecektir. Oscar Wilde'ın "Esin Perileri ve Laf Ebeleri" adlı köşe yazısı her daim başucu eserimdir, bu sebeple. Edebiyat içimizdeki karanlığa ışık olamıyorsa, ruhumuzu yükseltmiyorsa laf kalabalığından başka bir şey değildir.
Gecenin Sonuna Yolculuk
Gecenin Sonuna YolculukLouis Ferdinand Celine · Yapı Kredi Yayınları · 20224,051 okunma
··
112 görüntüleme
mesut bahtiyar okurunun profil resmi
çok güzel bir inceleme olmuş, çok beğendim. yere göğe sığdırılamayan bu kitabı çabalamama rağmen yarım bırakmak zorunda kaldığım için, kendimi kötü hissediyordum. bu iyi geldi :))))
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.