Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

2.bölüm * Bakteriler her yerdedir ama çıplak gözle bakıldığında hiçbir yerde yokmuş gibidirler. Bunun birkaç olağandışı istisnası vardır: Sadece kahverengi cerrahbalıklarının bağırsaklarında yaşayan Epulopiscium fishelsoni, bu cümlenin sonundaki nokta büyüklüğünde bir bakteridir. * Hooke’un aletleri cisimleri 20-50 kat büyütürken, Leeuwenhoek’unkiler 270 kat büyütüyordu. Zamanının en iyi mikroskobuydu bunlar. (…) Mercek yapım tekniğini sır olarak saklıyordu. (…) Hatta kendi ağzından aldığı örneklere beyaz sirke eklediğinde hayvancıkların öldüğünü gördü ki, bu antisepsinin ilk örneğidir. * Leeuwenhoek 1723’de 90 yaşında öldüğünde Kraliyet Cemiyeti’nin en meşhur üyelerinden biriydi. Cemiyete üzerinde örnekleriyle birlikte, o muhteşem mikroskoplarından 26’sını içeren vernikli siyah bir dolap miras bıraktı. Ne gariptir ki dolap ortadan kayboldu ve bir daha da bulunamadı. Leeuwenhoek aletleri nasıl yaptığını kimseye anlatmadığı için bu daha da trajik bir kayıptı. Bir mektubunda öğrencilerin “göremediğimiz, gizli-saklı şeyleri ortaya çıkarmak”tan çok, para ya da ünle ilgilendiğinden şikayet ediyordu. “Bin kişiden biri bile bu çalışmayı yapmaya muktedir değil çünkü çok zaman ayırması ve çok para harcaması lazım,” sözleriyle hayıflanıyordu. “Ve her şeyden önemlisi, çoğu kimsede bilme merakı yok; dahası, kimileri ‘Bunu bilsek ne olur, bilmesek ne olur?’ demekte tereddüt bile etmiyor.” Leeuwenhoek’un tutumu, az daha mirasının da unutulmasına neden oluyordu. Diğerleri daha yetersiz mikroskoplarıyla ya bir şey görmediler ya da gördüklerini sandılar. İlgi zamanla kaybolup gitti. 1730’larda Carl Linnaeus bütün canlıları sınıflandırmaya başladığında, bütün mikropları Kaos (şekilsiz anlamında) cinsi ve Vermes (solucanlar anlamında) şubesi içine soktu. Mikrop dünyasının keşfinden, bu dünyanın ciddiyetle araştırılmaya başlamasına dek 150 yıl geçmesi gerekecekti. * 1960’ların sonlarına doğru Carl Woese adlı genç bir Amerikalı tuhaf bir niş proje başlattı: Farklı bakteri türlerini toplayıp hepsinde bulunan 16S rRNA adlı bir molekülü analiz etti. Başka hiçbir bilim insanı bu çalışmanın değerini anlayamadığından Woese rakipsizdi: “Tek atın koştuğu bir yarıştı,” diyecekti daha sonra. Yarış masraflı, yavaş ve tehlikeliydi; kaygı verici miktarda radyoaktif sıvı kullanılıyordu ama aynı zamanda devrim niteliğindeydi. O dönemde biyologlar türler arasındaki ilişkilere dair çıkarımda bulunmak için sadece fiziksel özellikleri kullanıyorlar, kimin kimle ilişkili olduğunu boyut, biçim ve anatomi gibi önemsiz ayrıntıları karşılaştırarak çözmeye çalışıyorlardı. Woese, bütün canlılar için evrensel olan yaşam molekülleri –DNA, RNA ve proteinler- ile bundan daha iyisini yapabileceğini hissetti. Bu moleküllerde zaman içinde değişiklikler birikir; dolayısıyla uzak akraba olanlara göre yakın akraba türlerde bu moleküllerin daha benzer biçimleri bulunur. Woese, doğru molekülü kullanarak, yeterince çok sayıda farklı türü karşılaştırabilirse, yaşam ağacının dallarının ve gövdesinin kendini belli edeceğine inanıyordu. Sonunda aynı adla anılan bir gen tarafından üretilen 16S rRNA’da karar kıldı. Bu molekül, bütün organizmalarda bulunan protein yapım mekanizmasının önemli bir parçasını oluşturduğu için Woese’un aradığı EVRENSEL KARŞILAŞTIRMA BİRİMİ ölçütlerini karşılıyordu. Woese, 1976’ya dek 30 civarında farklı mikroptan elde ettiği 16S rRNA’nın profilini çıkardı. Aynı yılın haziran ayında hayatını ve bildiğimiz biyolojiyi değiştirecek tür üzerinde çalışmaya başladı. (…) Diğer herkes gibi Woese da onun tuhaf eğilimler göstermekle birlikte, ötekiler gibi bir bakteri olduğunu varsayıyordu. Fakat 16S rRNA’sına bakınca, bunun kesinlikle bakteri kökenli olmadığını anladı. (…) Woese sonuçlarını 1977’de, metanojenleri arkeler olarak adlandıran bir makalede yayımladı.
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.