KAYBETMEDEN ÖNCE BULMAK LAZIM..
Daha biz, tatile çıkacaktık seninle. İlk görev yaptığın yere, Fethiye 'ye gidecektik. Bir zamanlar tek başına attığın adımlara, bu sefer ben de eşlik edecektim.
Her yeri, her şeyi anlatacaktın bana. Ben hayatımda, seni dinlemek kadar, kimseyi dinlemeyi sevmedim baba.
Canım yanıyor, daha çok yanar. İlacı senin gözlerinde. Hani ameliyattan çıkar çıkmaz beni sormuştun ya, geldi mi diye.. Ben de ne zaman üzülsem, seni soruyorum, nerede diye..
Telefon rehberimde senin adını görmek güzel. Senin sesini duymak, "Gözlerinden öperim kızım." dediğini işitmek güzel. Hâlâ burada, yakınımda olduğunu, nefes aldığını bilmek her şeyden güzel.
KAYBETMEDEN ÖNCE BULMAK LAZIM. Ve ben henüz kaybetmediğim için bin şükürle doluyum.
OYSA ÖLÜM..
Ne zaman gelirsen gel, davetsiz misafirsin.
Belki de kabullenilmesi en zor olan tek gerçeksin.
Soğuk musun, yoksa kor halinde misin, bilmiyorum. Ama dokunduğun her şeyi yok ediyorsun.
Genç - yaşlı fark etmiyor senin için, hasta - sağlıklı fark etmiyor, kadın - erkek hatta çocuk fark etmiyor. Kesinlikle eminim, körsün sen.
Adaletsizsin.
Vicdansızsın.
Nankörsün.
Duvarları yükselten, evleri daraltan, karanlıklaştıran sensin.
Hatıraları da öldürürsün ya da ölümsüz bir hatıra olursun kalanlar için.
Devredilemez, vazgeçilemez, unutulamaz..
Belki de sızısı azalan ama hiç tükenmeyen.
Telafi edilemez bir yokluk, ikamesi olmayan bir yalnızlık bırakırsın geride.
Sen, aslında zamanı öldürürsün..
...............
MAGDA SZABO.
Evet, Hermann Hesse 'nin dediği gibi altın bir balık yakaladım. Bu, yazarın okuduğum üçüncü kitabı, hangisi daha güzeldi, ayrım yapamıyorum. Ama ne yazmışsa okurum dediğim yazarlar arasında çoktan yerini aldı.
Çok kalabalık bir hikaye değil. Kişiler ve ilişkiler oldukça detaylı incelenmiş ve ifade edilmiş. Artısıyla eksisiyle, taşra ve şehir yaşamına ait unsurlar da araya serpiştirilmiş.
Kuşak çatışmasının, beraberinde getirdiklerini okurken İza 'yla tanışıyorsunuz.
Doktor İza.
Yaşamını kendi yaratmış, kimsenin karışmasına ya da müdahale etmesine fırsat vermeyen, acı ve dirençten kirpikleri kırpışsa bile asla ağlamayan İza.
Sembolleri küçümseyen, ayakları yere basan, fakat empati yoksunu İza.
İnciten bir şefkat mi, yoksa perdelenmiş bir acımasızlık mı onunkisi, çok da ayırt edemiyorsunuz.
Eşinin ölümüyle yerle bir olan Etelka.
İza 'nın annesi.
Her şeyini bir anda geride bırakmak zorunda kalan, yeniye alışmak için çabalarken, eskiye deli gibi özlem duyan, tüm dünyası baştan sona değişmiş, yıkılmış bir kadın..
Ben ona, çaresiz yürek diyorum.
Ve Vince.
Kitabın beni en çok etkileyen karakteri.
Dünyanın en zengin fakiri Vince, İza 'nın babası.
Onu okurken resmen ruhumun incindiğini hissettim.
Hayattayken cenaze arabası kadar bile ihtişamlı bir arabaya binmemiş, kimse onu cenaze görevlileri kadar saygıyla karşılamamış.
Kendisi de ihtiyaç sahibi olmasına rağmen yardım yapmak için çırpınan yüce gönüllü bir adam.
.............
KAYBETMEDEN BULMAK GEREK. İş işten geçmeden doya doya sevmek.. En önemlisi de anlamak.
Çünkü onsuz yaşamak, onsuz da acıkmak, onsuz da gülümseyebilmek çok acı gelecek sonra.
Ona ihanet edip, ölüme yenilir gibi yokluğunu kabullenmek çok acı gelecek..
Sonra onunla geçen zamanları, onsuz geçen zamanlarla takas etmek zorunda kalacaksın.
İyisi mi vakit varken, pişman olmamak için, mutlu olmak kadar mutlu etmek için kıymet bilelim..
Keyifli okumalar.. :)