Beş hikayeden oluşan ve oldukça akıcı bir dile sahip olan “GECENİN GECESİ”
“Yatak” hikayesinde yer yatağını sırtında taşıyan adam çocukluğundaki taban döşemeleri ile şimdiki taban döşemelerinin kendisinde uyandırdığı duygularla dikkat çekiyor.
Babası tarafından terk edilmiş anne ve çocuk. Çocuk birdenbire kaskatı kesilip camları parçalayan adama dönüşür “Nihat” hikayesinde.
”Fotoğraf” adlı hikayede fotoğrafçılıkla uğraşmış bir ailenin üyesinin hiç fotografı olmaması mı daha ilginç yoksa yine ailenin bir ferdi olan Emekli öğretmen Himmet Bey’in ölüm tarihini hesaplayıp mezar taşları yapması mı
”Veysel’in Kanatları” nın sonunda uçup giden bir adam...
”Şeytan Uçurtması” içinde annesiyle bütünleşmiş bir çocuk...
.
.
Bir solukluk öyküler denir ya hani tam olarak öyle. Sadece dördüncü hikayede tam olarak o tadı hissedemedim 🤨 ikinci hikaye ise dilinin şiirselliği ile ee Hasan Ali’den beklenen dedirtti
Kitabın iç düzenlemesi ise oldukça ilgi çekici. Her hikayenin başlangıcında anlayılan öykü ile ilgili bir resim yer alıyor.