Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

440 syf.
10/10 puan verdi
Ey Güzel Kırım!
Cengiz Dağcı'nın 1988 yılında kaleme aldığı kitabı Anneme Mektuplar. Kızıltaşlı yaşlı bir adamın, ölen annesine yazdığı mektupları içeriyor. Kitapta toplam 15 mektup mevcut. Mektupları da ne yazık ki yanıtsız... Ama yanıt bulmak için yazmamış. Nedenini sayfa 356'da şu sözlerle ifade etmiş: "... Zaten mektupları yazmaya başlamamın başlıca sebebi o son günlerdi ve -bana öyle geliyor ki- mektupları yazıp bitirmediğim takdirde, ruhumun senin ve öğretmen Akimova'nın ruhundan kopacağını, ben ölünce de ruhumun Kızıltaş'tan uzak, güneşin ışımadığı, çiçeklerin açmadığı, kuşların uçmadıkları bir dünya içinde tek başıma çırpınacağını düşünmekten alamayışımdı kendimi." Kitabı başlangıçta Badem Dalına Asılı Bebekler kitabının devamı olarak düşündüm. Çünkü o kitaptaki gibi Topkayacılar, üzerinde Haluk işlemeli bez bebek, badem ağaçları ve daha bir sürü detay geçiyordu bunda da. O yüzden "Acaba mektupları yazan kişi Haluk mu?" dedim içimden. Ancak Badem Dalına Asılı Bebekler kitabında Haluk'un annesi, o daha çok küçükken vefat etmişti ve Zöhre Hanım tarafından büyütülmüştü Haluk. O nedenle bu fikrimden vazgeçtim ve mektupları yazan kişi isimsiz kaldı. Aslında -isimsiz değil benim için- karakterler, belki de olaylar birebir aynı olmasa da, yurduna duyduğu hasret aynı olduğundan bu mektupları yazan kişinin adını Cengiz koydum ben. Cengiz... Çünkü mektupları yazan da tıpkı Cengiz Dağcı gibi Londra'dan geçmişine bakıyordu, tıpkı Dağcı gibi gittiği her yere memleketini götürüyor, baktığı her şeyde memleketini görüyordu. Tıpkı Dağcı gibi savaşa katılıyor, sonra esirlik, hicret derken yolu Londra'ya düşüyordu. Bütün bunlardan ötürü mektubu yazan kişinin adını Cengiz koydum ben... Bu kitabın çook derin bir hasretle kaleme alındığını düşündüm okuduğum süre boyunca. Yaşlı bir adamın üniversite yıllarından başlayarak sevgilisi öğretmen Safiye Akimova'yla olan ilişkilerini, sonlarını anlatmıştı belki ama aslında ondan daha fazlasıydı benim için. Ata topraklarına duyduğu özlemi sığdırmış içine, sevdiğiyle yarım kalan hikayesini sığdırmış, ama aslında 440 sayfadan çok daha fazla şey okuduğumu hissettim okurken. Sayfa 94'teki alıntıda "Hey unutulamayan gençlik!" cümlesi çok dokundu bana. "Ne var ki bunda?" diyebilirsiniz. Ama ben bu cümlede Cengiz Dağcı'nın sürgünde geçmiş ömrünün acı hatıralarını görüyorum. Romanlarını yazarken her defasında karış karış anlattığı Kızıltaş'ı, Çukurca'yı görüyorum. Kendi topraklarında insanca yaşamak hakkından mahrum edilişi gelip oturuyor içime. 2011 yılında -henüz daha Dağcı kitaplarıyla tanışmamışken- dönemin Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun girişimleriyle yaşamında hasret kaldığı köyüne, ancak ölümüyle kavuştuğu haberini hatırlıyorum kitabın her satırında. İçime oturuyor. Çok ağır değil mi diye düşünüyorum Gittiğin her yere vatanını taşıyorsun! Baktığın her şeyde vatanını görüyorsun. Ağır elbet! Yaşanmamış, tatsız tuzsuz geçen bir ömrü hatırlatıyor bu sürgün bana. Kitabın 420. sayfasındaki "Neden ve niçin bilmiyorum, beni gören (kimliğimi bilmesi şart değil) yalnızca beni gören, yaşadığım dünyada yaşadığımdan haberi olan birine ihtiyacım var, Anneciğim." cümlesini defalarca okudum. Ne kadar büyük bir yalnızlık! Hepiniz bunca yıl böylesine büyük yükün altından nasıl kalktınız? Hayret ettim doğrusu. ... Geçtiğimiz günlerde, kitabı henüz bitirmişken Kırımlıların vatanlarından sürülüşünü anlatan "Ey Güzel Kırım" türküsüne denk geldim TV'de. "... Ben bu yerde yaş almadım, Yaşlılığıma doyamadım, Vatanıma hasret oldum Ey güzel Kırım." Sanki bu sözler sadece Cengiz Dağcı'ya yazılmış. Sanki bir gecede 400 bin kişi sürülmemiş de vatanlarından, sadece Dağcı'yı sürmüşler de, Dağcı da 400 bin kişilik bir acıyı tek başına sırtlanmış da kitaplarında anlatmış gibi geldi bana. Kitabı okurken duygudan duyguya savruldum, düşüncelerimi de derli toplu ifade edemediğimi düşünüyorum. Normalde incelemelerimi daha sonra hatırlamak üzere yazdığımdan ipucu (spoiler) içerecek şekilde yazardım. Ancak bu kitabı birkaç cümleyle özetleyip aslında kitaba hâkim olan duyguları istesem de aktaramayacağımdan, kitap hakkında ipucu içeren bir şey yazmak istemiyorum. Sadece bu kitabı okumanızı tavsiye edebilirim, ancak özetleyemem. Değerli okurlara keyifle okumalar dilerim. *Yukarıda bahsettiğim Ey Güzel Kırım türküsünü dinlemek isteyenler için en beğendiğim yorumların bağlantıları aşağıdadır. Keyifle dinlemeler... youtu.be/MS7hMepRZGU youtu.be/rx5H2KX4hQc ** Bu türküyü yeni bir sesten keşfettim dinlemenizi öneririm. youtu.be/NhkLu6uq_dA
Anneme Mektuplar
Anneme MektuplarCengiz Dağcı · Ötüken Neşriyat · 201695 okunma
··
196 görüntüleme
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Rahmetli Cengiz Dağcı, Anneme Mektuplar kitabıyla 1988'de Türkiye Yazarlar Birliği'nin Yılın Romanı Ödülünü kazanmıştı. Hatıralarında ödül kazandığı haberinin geldiği anı anlatır. Hayatını kazanmak için eşi Regina ile birlikte işlettikleri lokantada elinde temizlik bezleri ile birlikte yerleri silerken eşi girer içeri. Türkiye'den bir mektup geldiğini ( belki de telefon, orasını hatırlayamadım. ) ve kitabın TYB tarafından yılın romanı seçildiğini müjdeler. Dağcı o an kendi haline bakar ve gülümser...
RT okurunun profil resmi
Ne kadar trajik değil mi? Mehmet Hocam bu güzel anektodu paylaştığınız için teşekkürler. Ödülü de sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum. Mekânı cennet olsun.
5 sonraki yanıtı göster
RT okurunun profil resmi
Şuraya "Ey Güzel Kırım" türküsünün yeni keşfettiğim bir yorumunu bırakayım. Keyifle dinlemeler. youtu.be/NhkLu6uq_dA
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.