Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

95 syf.
7/10 puan verdi
Kör Baykuş, epeydir çevremde lafı edilen, Kürk Mantolu Madonna furyası kadar olmasa da, huzursuz ve de bunaltıda hisseden veya yerli yersiz bu akıma (Akım diyorum çünkü bunu trend olduğu için yapan manyaklar da var. Sebepsiz yere kendini huzursuz moda sokanları anlamadım, anlamıyorum ve de anlamayacağım...) kapılanların zikrettiği kitaplar içinde başı çeken bir kitap. Öyle ki, kitabı okuyup bitirdiğimde hissedemediğim o bunaltı veya huzursuzluk halini fark ettiğimde, "acaba ruhsuz muyum ulan ben?" diye kendi kendime söylenmeden edemedim. Ya da ne bileyim, belki de aşırı derecede gamsızdım. Kim bilir... Belki de tam tersiydi. Belki de insanlar, içine düştükleri o halin sarıp sarmalamasında kendilerini buluyor, o hali kendilerine kimlik ediniyor, onunla var olduğunu kabul ediyordu. Onu kaybettiklerinde, tıpkı kimliklerini yitirmiş ve onsuz hiçbir yere kabul edilmeyecekmiş gibi sağa sola koşuşturuyor ve ya onu yeniden bulmak, ya da ona muadil başka bir "kimliklendirme huzursuzluğu" edinmek adına çırpınıp duruyorlardı. Sordum kendi kendime. Ne içindi bütün bunlar? Bir cevap bulamadım. Nitekim, Kör Baykuş novellasındaki karakterin derdi için de aynı soruyu sordum ve yine bir cevap bulamadım. Başucu kitabım olamayacağın kesinleşti dostum... BURADAN SONRASI SPOILER İÇERECEKTİR. ZİRA BAŞKA TÜRLÜ DERDİMİ ANLATAMAYACAĞIM... Sonlara doğru bunun ayırdına varsak da, karakterin, aldatılmayı sineye çeke çeke kendi karısına arzu duyuyor olması ve onunla olamadığı için her an kendini sıkıntıya sokması, bana sıkıntının sebebini değil kendisini sevdiğini düşündürdü. Yoksa çözüm bana gayet basit gözüktü. Basitçe anlatıyorum. Sal "kahpe"ni, bırak ne hali varsa görsün, sen de ondan sonra artık bağrına taş mı basarsın, başını alıp başka diyarlara mı gidersin, yoksa Kör Baykuş ismine atfen, Blind Date'lerde mi ararsın yeni sevdaları, yap bir şeyler ama yani. Kendini, sana aidiyeti sadece sözde olan bir kadına ne diye bağlayıp durursun be adam? Ama yook... Karım kimle fingirdiyor, benim öpemediğim, salatalık gibi buruk tatlı dudakları kimler kıtlıyor, bembeyaz teninde kimler keşfe çıkıyor... Düşüne düşüne derde düşersin tabii... Gerçi hikayenin bu yönüne serzenişte bulunmak da, ortada bir Kör Baykuş novellasının kalmasına mani, "e her şey senin dediğin gibi olacaksa kitabın ne manası kaldı?" diyebilirsiniz. Haklısınız. Yalnız ne demiştik daha evvelden? Serzenişler beni bağlar ;) Kitabın ruh halinden yana pek yakınlık hissetmesem de bir şey var ki, kitabı ayakta tutan da bu bana kalırsa: Yazarın harika anlatımı ve edebi kuvveti. Karakterin ruh hali, hastalıklı gelse de size öyle bir aktarılıyor ki, ruh halini resmen hissediyorsunuz, acısı sebepsiz de gelse somut bir hal alıyor ve cümleleri kuvvetli bir yazarın eserini elinizde tuttuğunuza kanaat getiriyorsunuz. Rüya-gerçek, geçmiş-gelecek, karakterler, hepsi birbirine karışıyor bir süre sonra ve hem her birinin gerçek, hem de her birinin hayal ürünü olduğuna inanmaya başlıyorsunuz. Yaşananlar, "an"dan mı yoksa geçmişten mi, bilemiyorsunuz. Bunun yanı sıra, geleneklerden, kültürden yansımalarla da çok güzel bezemiş yazar, hikayesini. Kitaba dair kapsamlı ve güzel bir inceleme okumak isterseniz, bunu yazarın dostu Bozorg Alevi çok güzel bir şekilde yapmış zaten. Kitabın sonunda bulacaksınız. Hem 25 senelik dostu Sadık Hidayet'i anlatmış, hem de kitabın oluşum sürecini ve kaynağını aktarmış okuyucuya. Ben ne yapacağım peki? Ben de, kitaptan kapıldığım izlenimleri aktaracağım. Bu, her okurla birebir örtüşmeyecektir, belki benimle aynı şeyleri daha evvelden biri veya birileri de yazmıştır ama şunu bilin ki, inceleme yazmadan evvel, yazacaklarıma etki etmesin diye o kitaba dair incelemeleri okumam. Benzerlikler tevafuklara işarettir :) Kör Baykuş, sürekli ölümden dem vuran bir karakterin anlatıldığı bir kitapta kullanılabilecek, "cuk oturan" bir kalıp. Ben ismin kaynağı hakkında şu izlenime kapıldım. Baykuş, bilgeliği sembolize etmesinin yanında kötü haberi, hatta ölümü çağrıştırır. Ölümün habercisidir. Çatısına konduğu evden ölü çıkar diye inanılır. Bu baykuş ise kör. Neden? Çünkü böylesine ölümü arzulayan bir adamın yanına yakınına uğramıyor, çatısına konmaya tenezzül dahi etmiyor. Onu, arzuladığı ölümle kavuşturmuyor. Bu sebeptendir ki, ona kör olmadığı halde kör diyen de, kör bir tutkuyla ölüme saplantılı karakterdir. Kasap dükkanı ve etlere merakına tam olarak bir yakıştırma getiremesem de, içten içe maddesel bir ilişki, tensel bir çekim, sadece insan etinin birleşmesinin arzulanması izlenimine kapıldım. Ruhsuz bir seks ve dindirilmesi gereken bir şehvet hali... Servi altında oturan adam ve siyahlara bürülü kadın ise bambaşka bir metafor sanki. Servi altındaki adam bence ölümü temsil ediyor. Nitekim servi ağaçları da, vahdetin sembolü, dimdik duruşlarıyla dayanıklılığın, ve aynı zamanda da fani oluşun sembolüdür. Mezarlıklarda sıkça rastlanır servi ağaçlarına. Bu da beni, adamın ölü gibi bir yaşam sürdüğüne inandırdı. Sol el işaret parmağını ağzına götürmesi, şaşkınlık ifadesi olarak zaten kitapta dile getirilmiş, bu şaşkınlığın sebebi ise siyahlar içindeki kadın. Kadın yaşamın sembolü. Elinde tuttuğu gündüzsefası (güzellik sembolüdür fakat kısa ömürlüdür (buraya dikkat)) ile, adamı yaşama davet eder gibi bir hali var fakat ikisinin birbirine kavuşması için bir engel var: arada akan dere. Kadının raksında adam, yaşamın enerjisine kapılıyor fakat ona ulaşması için de geçmesi gereken engeller var. Ona erişmeye can atıyor ara ara. Fakat engeller üstün geldiğinde ise içinde bulunduğu ölüm ve kasvet hali kendisini esir ediyor, sonrasında da afyonda huzur buluyor. Adam bazen kadını ölüme çekiyor, rüyasında veya gerçekte onu birkaç kez öldürüyor, kadına yaşamda kavuşamadığı anda onu kendi ölümüyle sarıp sarmalamak istiyor. Kimi zaman da, kadının hayat çekimi onu canlandırıyor, ölü bedenine güç geliyor, kendini bir başka hissediyor yalnız kadın ne zaman uzaklaşmaya başlasa, bu canlılık hissi de hüsranla, afyon dumanı gibi dağılıyor. Bu ruh halinde, yaşadıklarının da payı gözardı edilemez. Bu ruh halinde kendi yaşadıklarını bulan okuyucuya da bir şey denemez elbet. Bu tıpkı, cenaze merasimine katılıp da, kendi ölümüne veya ölüsüne ağlamak gibi bir ruh halidir. Benim yadırgadığım hal ise, depresif halin bir kimlik gibi sahiplenilmesi ve yerli yersiz ona sarılınması. Yoksa kimsenin acısını hafife almak gibi bir gayemiz olamaz elbet ;) Konuyu bağlayalım. Aslında yukarıdaki son cümle ile bitirip bırakmak gayem vardı ama bundan vazgeçtim. Kitabı öneririm. İçinde kendi acılarınızı bulabilirsiniz, bu sizi bir nebze üzer belki ama rahatlatabilir de. Ya da benim gibi öylesine okumuş da olabilirsiniz. Hikayenin çekimine kapılamasam da, İran edebiyatının kıymetli bir yazarı ile tanışmış olmaktan ötürü mutlu oldum ben. Anaaa! Meğer bu kitap, insanı mutlu da edebiliyormuş :D
Kör Baykuş
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,1bin okunma
··
44 görüntüleme
Lady Godot okurunun profil resmi
Her "Kör Baykuş" incelemesinde yeni bir şeyler öğreniyorum. Bu kitabı da değerli kılan bu bence. Objektif bir inceleme olmuş sizinki de, yorumunuza sağlık. :)
Post Mortem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim :) bir ufuk açabildikse ne mutlu :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.