Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

256 syf.
9/10 puan verdi
Ayaşlı ve Kiracıları
Memduh Şevket Esendal, Ayaşlı ile Kiracıları adlı eserinde bir apartmanda yaşayan halkın çeşitli kesimlerinden insanlarının yaşadığı olayları, sorunları, birbirleriyle vuku bulan ilişkileri 1. Tekil kişi anlatım vasıtasıyla anlatır. 1934 yılında basılan ve 1942’de CHP roman ödüllerinde dördüncülük alan adı geçen roman, dönemin pansiyon yaşamını, insanların ahlaksal bozukluklarını eleştirir. Toplumsal açıdan “kahraman” kimliğine sahip olmayan bu karakterler, Anadolu’nun “soyağacı”nın oluşturulmasında kullanılmış gibidir (Gözcü;2004:6). Erkek karakterlerde yaptıkları işlerin bozukluklara dikkat çekilirken, kadınlarda ise eşe sadık kalmama, kumar gibi alışkanlıklara sahip olması, eşi tarafından dövülmesi ya da evlilik dışı çocuk edinme gibi durumlarla okuyucuya gösterilir. Özellikle kadınların vaziyeti üzerinde duran Esendal, bunu daha çok trajikomik unsurlarla yapmayı tercih eder. Mizahın apaçık kullanımı yerine hafif hafif sezdirilmesi söz konusudur. Kişilerin özelliklerinin nereden geldiği pek yansıtılmaz; basit şekilde, hikayenin ana unsuru olmayacak şekilde ve kesit kesit okuyucuya sunulur. İnci Enginün yazarın bu karakterleri ve kurgu özellikleri için “O hikâyelerinde sıradan insanların en basit hareketlerini, davranışlarını anlatır. Bazı hikâyelerinde konu denilebilecek bir şey bile yoktur. Fakat okurken hikâyenin sonu tahmin edilemediğinden, merak daima uyanıktır. Hikâye dünyası okuyucuyu da içine çeker ve hikâye bittikten sonra okuyucuda kalan izlenim, anlatılan kişi veya durumu ölümsüzleştirir.” ( Enginün;2006:460). Kadın karakterlerde var olan türlü bozukluklar eserin başından itibaren okuyucuya aktarılır: “Yorganı kaldırmaya gücü yetmiyor. Güçlükle ayakta duruyor gibi görünüyor. Acımaya başladım! Buna hizmet ettirmek yazık… Ayakları topal bir ata araba çektirmek gibi” ( Esendal;2005: 10) Yapıtın hemen hemen başı sayılabilecek bir noktada görülen bu anlatımdan önce hizmetçi Halide ile ilgili herhangi bir tasvir görülmez. Fiziki özelliklerin anlatılmayışla Memduh Şevket Esendal, bahsedilen karakterin gerçek hayatta her zaman görülebileceği izlenimi okuyucuda uyandırır. Kadının ata benzetilmesinin etkisi sezdirilen acımayla düşürülür; keskin bir aşağılama durumundan çıkar. Nitekim bankacı karakterin ağzından yapılmayan bu düşürme, yazarın birebir kurguya çeşitli olaylar ilave etmesiyle Halide’nin toplumun normlarına göre aşağı konumda yer aldığı ilerleyen sayfalarda bildirilir: “ –Sen onu, çocuğu yaparken babasına anlatmalıydın. - Söylemedim mi? Kaç kere söyledim. Benim çocuğum oluyor, dedim. Bana olsun olsun dedi. Cemile ne iyi: Eskiden hastalık almış, şimdi hiç çocuğu olmuyor. … - Adamakıllı bir koca bulup otursaydın! - Koca nereden bulunur, alıyorlar mı? Halide Hanım metres oturalım, sonra nikah ederiz.”( Esendal;2005: 37) Eserde sıkça bu durumla karşı karşıya kalan Halide, vaziyete alışık olması hasebiyle evlat sevgisinde içinde barındırmayan bir karakter olarak göze çarpar. Maddi olarak rahat etme arzusu amacıyla ilişki yaşadığı adamlar karşısında istediğini elde edemez. Bahsedilen vaziyet içerisinde kendi gibi başka meslektaşlarının da bulunduğu açıkça dile getirilir. Eserin sonunda apartmanın bağlar konusunda kokuşmuş, çürümüş bir yapıya sahip olduğunu idrak edecek okuyucu bu durumların ilkinde keskin bir şekilde şaşırtılır. Öte yandan ana karakter dâhil kimse hizmetçinin sorununa karşı etkili bir çözüm getirmez; kötü yoldan çekip çıkarma girişiminde bulunmaz. Bu durum, Anton Çehov’un “Martı” adlı eserinde de göze çarpar. Bilindiği üzere Çehov tarzı öykücülüğün Türk topraklarında ilk temsilcisi olan Memduh Şevket Esendal, yazardan çeşitli yönlerden etkilenir. Bahsedilen yapıtta bir çiftlik çevresinde yaşayan insanların şehre göç etme istediğine rağmen buna ulaşamamaları, sorunlarını çözemeyişleri ve zamanla yok olmaları durumunu anlatılır. Eserlerin başlıkları da bir benzerlik teşkil eder. Bilindiği üzere martılar göl, deniz kenarlarında yaşayan, insanların kendilerine verdikleri besinlerle hayatta kalan hayvan olma özelliği taşır. Bir nevi bir yere bağlı olma, kopamama sembolik bir şekilde yazar tarafından başlığa yüklenir. Aynı durum Esendal’ın romanında da göze çarpar. Ayaşlı ve kendisine tabii, bağlı insan topluluğu anlamı başlıkla dile getirilir. Ayaşlı ile Kiracılarındaki karakterlerinin çoğunun apartmanda sıkışıp kalacağı, bazıları ölümle kurtulmuştur, izlenimi Martı adlı yapıt göz önünde bulundurularak okuma yapıldığında okuyucuya eserin sonuna dair ipuçları verir. Ama yazarın kendisinin de belirttiği gibi “İnsanları yoğunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmaz.” (Alanga; 1952: 1071). Bu vaziyeti anlatımda yapıtaşı yapmaz; aksine kesik verir ve mizahi, neşeli anlatımdan vazgeçmez. Nitekim bahsi geçen eserde olduğu gibi Halide ilerleyen süreçte silinişi gerçekleşir; kendisi ile ilgili anlatımlar duyumlardan ibaret olur: “Halide gidiyor; geldi benim elimi öptü, onu avutacak iyi sözler söyledim, gitti. Arkasından acıdım. Kimse yarın ne olacağını bilmez, ama bu zavallılar büsbütün karanlığa saplanmış, gidiyorlar.” (Esendal; 2005: 96) Eserden hemen hemen çekilen Halide karakteri, her zamanki gibi çocuğu düşecek mi, ilişki yaşadığı adam kendisine nikah yapacak mı? Gibi dilemmalarla karşı karşıya kalarak süresini tamamlar. Kendisinin yerine gelen çalışan da benzer özelliklere sahip bir kişi olarak yapıta girer. Esendal’ın yarattığı devinimle Çehov’un aynı eseriyle birebir ilişki kurulabilir. Martı’daki Treplev’in sürekli intihar etme girişiminde bulunması, Nina’nın aktrislik için şehre kaçıp geri dönmesi gibi durumlar devinimin her iki eserde de bulunduğuna dair misal teşkil eder. Eserde ikinci sırada görünen kadın, Fuat’ın annesidir. Esendal, bu karakterle yeni bir dönemece giren Türkiye’de yaşanan toplumsal değişimleri kişilerin fiziki tasvirinden yola çıkarak başvurur: “Bir kadınların kıyafetlerine baksınlar. -Ne var ya, kadınların kıyafetleri fena mı, dedim. -İyi mi, dedi, ben hiçbirini beğenmiyorum. Zurafa kadınlar gibi hepsi saçlarını kesmişler. Bizim zamanımız da zurafa kadınlar saçlarını keserlerdi. Saç kadının ziynetidir. (Esendal; 2005: 16) Kıyafet inkılabıyla sivri bir değişim görülen Türk toplumunun Cumhuriyet’in ilanından önce de yaşayan insanlarda çokça görülen geçmişle mukayese hali bu eserde de görülür. Kadınların biçimsel değişikliği, eski zihniyete göre yozlaşmanın göstergesi kabul edilmekte, dişilikten erkekliğe geçiş vuku bulmakta fikriyatı görülmekte. Tıpkı Halide de görülen bir hayvana benzetiliş burada da söz konusu olur. Aynı kullanımla ortamda mizahi anlatım tekrar göze çarpar. Bunun yanı sıra ilerleyen konuşmada “Şimdiki kadınların hepsi birer erkek Fatma! Sokak bunlar için kalem bunlar için tiyatro, sinema bunların” ifadeleriyle rejimden rejime geçişte Kemalizm’in çağdaşlık anlayışı hala oturmadığı okuyucuya gösterilir ve yazarın eleştirisine maruz kalır. Değişiklerin anlaşılmama konusunda Ayaşlı İle Kiracıları Yakup Kadri’nin Kiralık Konak’ıyla ilişki kurulabilir. Kiralık Konak’taki gerçekleşen değişimlerin hem uzam üzerinden hem de kadınlar üzerinden anlatılışı görülürken aynı durum da Esendal’ın yapıtında da görülür. İki eserin başlığı da değişimin edebiyata tesir edildiğini ortaya koyar. Eski zamanların inşalarının satışa çıkarılıp toplu yaşamaya geçişi belirten köprü niteliği taşırlar başlıklar. Nitekim bahsi geçen iki romanda da değişimin ailelerde, kişilerde yarattığı zayıflıklar dile getirilir. Bunun yanı sıra yazarın Miras adlı romanıyla da ilişkilendirilebilir. 1924 yılında Meslek Gazetesi’nde tefrika edilmeye ve 1988 yılında kitap olarak basılan Miras adlı romanında yazar, İstanbul’da konakta yaşayan bir ailenin çözülüşünü, Şevki Bey’in akrabaları tarafından dolandırılması eşliğinde anlatır. Ayaşlı ile Kiracıları Miras adlı romanın devamı niteliğinde görülebilir. Konakta birlikte yaşayıştan kişilerin dağılıp bir apartman odasına sıkışıp kalmanın panoraması çizilir. Yazar tarafından verilen bu kadınlardan sonra art arda evli Turan, İffet ve Faik hanımlarının çeşitli yönleriyle bozuk yönleri okuyucu karşısına çıkar: “İffet Hanım kocasına bağırdı: - Al şunun elinden şu albümü! Görmüyor musun büsbütün yırtılıyor. Aman yarabbi, gene ağlamaya başlayacak. Nedir bu benim başımın çilesi, diye mırıldandı. … - Sana demedim mi? Sen oğlundan daha kalın kafalısın. Götür şunu içeri; hadi ne bakıyorsun?” (Esendal; 2005: 52-53-54) Görücü usulü evlenen çiftin ilk günlerinden itibaren evlilikleri zayıf olmakla beraber karı kocalıktan ziyade çıkar amaçlı ilişkiler silsilesini andırır. Çocukları onlara göre sevginin göstergesi olmaktan ziyade bir külfeti gösterir. Bunun yanı sıra geleneksel bir Türk ailesinde var olagelen ataerkil yapılanma, eşitlikten daha çok kadının lehine dönmesi yönünde okuyucunun gözüne çarpar, şaşırır ve yazar bilinçli bir şekilde eleştirisini hafif olarak hissettirmek adına bu durumu kullanır. Öte yandan Turan ve Abdülkerim’in evliliği anlatırken mizah ögesi açıkça kullanılır; şaşırmanın ve kurgudaki gerilimin raddesi ani bir şekilde arttırılır: “Kapıyı açtım, Turan boynuma atladı. Arkasından kocası: - Hoş geldin, yahu! Allah rahatlık versin, ben uykudan ölüyorum, dedi, gitti. Kocası gidince Turan yatağıma sıçradı, boynuma sarılarak - Görüyorsun ya, ne nazik adam! Bizi yalnız bıraktı… “ ( Esendal; 2005: 127). Mizah unsurunun en şiddetli olduğu yerlerden biri olan bu bölümde Turan ile Abdülkerim’in evli olduğuna dair tereddütler okuyucuda açığa çıkar. Apartman kültürünün bir getirisi olarak belirtilen durumu gösteren yazar, bu yeniliğin Türkiye’deki terennümlerinden rahatsız olduğu bu tür karakterlerle ortaya koyar. Bu tür trajikomik vaka okuyucunun akıllarına Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı eseri gelir. Mürebbiyede bir konağa mürebbiye olarak gelen Anjelik’in konak erkeklerini baştan çıkarışı anlatılır. Ayaşlı ile Kiracılarında yer alan Turan’ın bu kişi arasında herhangi bir fark görülmez. Bilindiği üzere Memduh Şevket Esendal’ın eserlerinde kullandığı hafif mizah, ironi unsurları Hüseyin Rahmi’nin kendisine tesir etmesinden kaynaklanır. Belirtilen benzerlikle okuma sürdürülürse hemen hemen okuyucu aynı sona, sonuca ulaşır. Yapıtın içinde yer alan Faika karakterinde de yer yer bozukluklar görülür. Ancak kendisinin Fuat tarafından dövülmesi hikâyede esas unsur olmaktan ziyade anlatıcının laf arasında duyduğu birkaç dedikodudan ibaret kalır. Anlatıcının ilk sayfalarda “binadaki aklı başında nadir kadın” (Esendal;2005: 9) olarak tanımladığı Faika, eser sonuna doğru pasifleşir, kurgudan silikleşir. Kötü vaziyetleri yaşarken hiçbir apartman sakinin elinden tutmaması döneminin kişileri yalnızlığa, bireyselleşmeye itmesi durumunun yanı sıra Çehov tarzı anlatım ve muhteva yine görülür. Öte yandan Memduh Şevket Esendal’ın “Kelepir” adlı öykü kitabında da aynı sorun temel alınır. 1986 yılında basılan hikâyelerde yer yer problemli olan karı- koca ilişkilerini, öte yandan evlilik hayalleri kuran ve hayal kırıklığı yaşayan insanları anlatır. Bunun yanı sıra yazarın dönem ve uzam olarak benzer bir başka yapıtı Vassaf Bey verilebilir. Esendal’ın ölümünden sonra 1980’lerden sonra başlayan hikayelerinin ve romanlarının yayımlanma silsilesi içerinde ilk zamanlarda Vassaf Bey adlı romanı da yer alır. 1983 yılında basılan yapıtta gündelik hayat ilişkilerini göz önünde bulundurularak 1930’lu yılların Ankara’sını anlatır. Türkiye’nin çeşitli yerlerinden kadınların tüm sorunlarıyla gösterilmesinden sonra eserin sonuna doğru antitez niteliğine bürünmüş bir karakter belirir. Yazar, Selime adlı bu karakterle yer yer idealize edilmiş bir kadın tipi gösterilir. Romanın önceki bölümlerde anlatılan evliliklere karşı anlatıcıyla yapacağı evliliğin yüceltilmesi görülür. Bunun yanı sıra romanın hiçbir yerinde görülmeyen betimlemeler kısa da olsa burada verilir: “ Selime soyundu: Kara şapkanın altından uçları altın gibi parlayan, açık kumral saçlar çıktı. Sevimli, güler yüzlü, içi gülen akıllı, alaycı gözler, düzgün vücut, düz bacak ve alçak ökçeli bir sokak iskarpini içinde küçük ayakları olan bu kadına güzel demekte birçokları düşünürler. (Esendal; 2005: 238) Babasının ölümü üzerine pansiyona gelen eğitimli, abartılı bir güzelliği olmayan Selime yazarın rahatsız olduğu kadın tiplemelerine karşı kısa da olsa bir ferahlık göstergesi olur. Bahsi geçen kişiler gibi herhangi bir bedbaht alışkanlığı eserde gözlenemez. İnci Enginün’de bahsettiği gibi “Onun bu tutumu Reşat Nuri Gültekin ile arasında üslup yakınlığı oluşturur.” ( Enginün; 2014: 328). Selime, Çalıkuşu kadar idealist kadın örneği teşkil etmese de eserde kadın zihniyetleri arasında küçük çatışmalar yaratmak adına misal oluşturur. Nitekim bu pasif çatışmayı yazar anlatıcı ile evlendirerek Selime’ye kazandırır. Evlenme durumu yaşanırken diğer kadınlar adeta yok olmuş; eserden silinirler. Memduh Şevket Esendal, “Ayaşlı ile Kiracıları” adlı eserinde bir apartmanda yaşayan toplumun farklı kesimlerinden insanların sorunlarını, hayatlarını, kopuk ilişkilerini birincil anlatıma başvurarak anlatır. Yapıtta çokça yer verilen kadın tiplerini bu yaşayış tarzını eleştirmekte kullanır. Bunun yanı sıra eserde ideal kadın olarak Selime kullanılıp dişiler arası zihniyet çatışması idealize kadına evlendirilerek kazandırılır. Çatışmaların yanı sıra yazar, üslubu, kullandığı konular hakkında metinlerarasılık kurar; kendi eserleri hakkında okuyucuya ipucu verir.
Ayaşlı ile Kiracıları
Ayaşlı ile KiracılarıMemduh Şevket Esendal · Bilgi Yayınları · 20215,8bin okunma
·
77 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.