Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

320 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Murat Uyurkulak’ın bir intikam romanı adı altında yayımladığı kitabın adı. “Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.” cümlesi ile başlayıp, “bir ihtimal olduğunda devrim ne kadar da güzel.” cümleleri eşliğinde bitiyor roman. Olay örgüsü başlarda inanılmaz karmaşık. Ne zaman, nerde, kimden bahsedildiğini anlamak için oturup biraz düşünmek gerekiyor. Ama karakterleri tanıyınca, karakterlerin iç dünyalarıyla yüzleşince su gibi akıp gidiyor. Şair’den, ahmed’den, ismail’den, yüksel’den, esmer’den, ada’dan ve daha bir sürü insandan kopulamıyor kitap bittikten bir süre sonra. Yer yer sıkan, okumaktan bıktıran, yer yer kendi alemine çeken, elden düşürülemeyen güzel bir roman. “Çünkü sıkıntı öldürür. Ve ama sıkıntı öldürüyor. Acı ve öfke değil, ama sıkıntı öldürüyor. Çok geçici, anlık, masum, makul olabiliyor sıkıntı, ama öldürüyor. Sıkıntı eğlence istiyor, tatil istiyor çünkü. Tatil çoğulluğa, çoğulluk gövdelere, yeni kelimelere, yeni yüzlere yol açarak öldürüyor. Sıkıntı davet ediyor, açıyor. Acı ortak olmayanı defediyor, kapatıyor. Sıkıntı çözüyor, öfke bağlıyor. Sıkıntı plan program demek çünkü. Program yazlıklara savuruyor, sayfiyelere, yumuşak içkilere, pahalı yemeklere yol açarak çözüyor. Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor, öfke hatırlatıyor oysa: dağılmayın, unutmayın, yetinin, oturun oturduğunuz yerde. Ama sıkıntı savuruyor, parçalıyor, gebertiyor. Sıkıntı kutlamalar, şenlikler istiyor çünkü. Sıkıntı ille de dans diyor, kahkaha diyor, acının da öfkenin de içini boşaltıyor. Acı ve öfke korkuyu yeniyor, sıkıntı okşuyor. Sıkıntı arzuyu kaşıyor, acı ve öfke terbiye ediyor. Acı değil, öfke değil, sıkıntı öldürüyor. “ “Yirmi otuz saniye... insanın hayatını yirmi otuz yıl değiştirmiyor, ama yirmi otuz saniye değiştiriyor.” “Bazı ruhlar tanrı katına bir miktar daha dünyada gezindikten sonra yükselir. Bilinmeyen bir şey değildir bu. Kimi cezalıdır, hayatında bıraktığı pespaye bir ıstırabın peşine düşer, acısının izini sürer ve zavallı tüysüzlüğünü, bulutsuzluğunu da yanına katıp, bir kez daha helak olup varır o ulu mecraya. Kimiyse tanrı’nın sevgili kuludur. Farzı misal, sevdiğinin yatağını son bir kez ziyaret edebilir ya da çok sevdiği iskender kebaptan, hem de bir buçuk porsiyon yiyebilir. Kendisine bir süre daha hayatta gezinme hakkı tanınan ruhu yeryüzünde geçirdiği ekstra vakit dolmadan iyice temize havale eden tek bir şey vardır ama: görünmeyi haddinden fazla istemek. Zaten cezalı olanlar da bir nevi bu bilgiye sahip olmadıklarından cezalıdırlar. Bu cehalet onları deli danalar gibi oradan oraya savurur, vardıkları yerde dayanılmaz ruh ağrılarıyla yüzleştirir ve nihayet onlar, gökyüzüne doğru yükselmeye başladıklarında canı fırlamış birer hayvandan, ezik birer domatesten farksızdırlar. Muteber ruh ise bu hayata asla düşmez. O seyahatini vakti gelince, yarım, buruk bir mutlulukla bitirmesini bilir. Utanmıştır ne de olsa, yetinmiştir, görünmeyi hiç talep etmemiştir. Sonunda öyle bir rüzgar bahşedilir ki ona, sevdiğinin yatağında son kez hazza değen bir hacim oluverir ve göklerin ötesine zevkle bağıran bir beyaz tül halinde çekilir. Meleklerin öylesi pek hoşlarına gitmese de, bazı zamanlar o ulu mecraya vardığında üzerinden tereyağları damlayan, kirli bir çataldır... (...) Konuşmak hiçbir ruha yasak değildir ama. Birtakım çakırkeyif kulaklara çalınan bitmek bilmez fısıltılar, ruhların arasında, hayatında yarım bıraktığı bir hikayeyi tamamlamak isteğiyle yanıp tutuşanlar bulunduğuna delalet eder.” “Peki, dedim ben de, peki sen bir tuvalet kapısının arkasındaki tuğla ne işe yarar bilir misin?”
Tol
TolMurat Uyurkulak · April Yayıncılık · 20172,129 okunma
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.