Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

336 syf.
9/10 puan verdi
Süt Köpüğünde Körlük
“Zayıflığın özü, güce maruz kalmak ya da güçten korkmaktır.” “Umut yalnızca umut... Bizi sakinleştiren, körleştiren ve bize iyilikten çok kötülük getiren bu yalancı umut…” #Marquis de Sade Uyandım bir gün, gözümde bir beyaz örtü, göremem gayrı. Önce Saramago hakkında bir kaç kelam edelim. Onun okuduğum ikinci kitabı oldu Körlük. Bu yüzden onun hakkında kendi fikirlerimi edinmeden evvel hayatından birkaç kesit araştırdım. Kırçıl kaşlı Jose, Portekiz’de yoksul bir ailede dünyaya gelmiş. Soyadının anlamı ise “yabani turp”, aslında babasının yöredeki lakabı. Hatta aile o kadar yoksulmuş ki, bir kardeşi bakımsızlıktan dolayı hayatını kaybetmiş. Yazı hayatında “İsa’ya göre incil” adlı kitabında tanrı ve şeytanı ters yüz ettiği için Katolik kilisesi onu aforoz etmiş ve o da bu durumdan doğan baskılardan dolayı ülkeyi terk etmiş. Gelelim kitabımız “Körlük”e. Kitap 1995 yılında yayınlanmış. Kitabın en önemli özelliği ise içinde herhangi bir isim, zaman, coğrafya bulunmayışı. Böylelikle tüm bildiğimiz yargılardan bizi sıyırıyor, binaları, mekanları bile üstünkörü tarif ediyor. Çünkü burada Saramago bizi salt kötülük ile baş başa bırakmaya niyetlenmiş. Korkunun insanlara neler yaptırabileceğinin, iktidarın bu durumdan nasıl beslenebileceğinin ve neleri uygulayabileceğinin adeta bir örneğini sunmuş. ARTIK SPOYLIR ALERT ! Bir körlük salgını baş gösteriyor. Ansızın birisi kör oluyor ve bu başkasına da bulaşıyor. Böyle bakınca çok imkansız gibi görünüyor ama öte yandan da insanın aklını kurcalıyor: “ya mümkünse?”. İşte, kitabın tedirginlik derecesinde kaygı ile okunmasına da bu sebep oluyor. Çünkü yarın böyle bir şeyle karşılaşmayacağımıza inanıyoruz-biliyoruz ama emin de olamıyoruz. “İyi ama körlük böyle olmaz, dedi öteki, körlerin karanlık içine gömüldükleri söylenir, İyi de ben her şeyi bembeyaz görüyorum.” Garip şekilde körler “beyaz” olarak görüyorlar yani zifiri karanlık yerine beyaz. Peki neden süt beyaz? Burada yazar bu soruyu soracağımızı, eminim adı gibi biliyordu ve bizim bu sorunun içini doldurmamız ve üzerine düşünmemiz gerektiğini düşünüyordu. Çünkü siyah olsa zaten kör, siyah görür der geçerdik ama burada neden beyaz? Salgın olduğu için farklı bir körlük çeşidi mi dersiniz? Ben bunun cevabını sonlara doğru kendimce verdim. Şimdi devam edelim. Salgın büyüyor, dedikodu yayılıyor derken bu durumdan devletin haberi oluyor ve önlem olarak bütün beyaz körlük salgınına yakalanan insanları eski bir “akıl hastanesinde” karantinaya alıyorlar ve askeri güvenlik sağlıyorlar. Zaten bu durum da ayrı bir manidarlık taşır. Neden akıl hastanesi? “gözlerimizi içimize dönük birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla yadsımaya çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç sakınmadan gözler önüne serer hale geldi.” Çünkü toplum, kendinden farklı olanlara deli der, denir. Ama burada durum şöyle, bu insanların körlük sebebi bilinmiyor ve korkudan dolayı bunları akıl hastanesine tıkıyorlar. Belki sebebini bilme cesaretine erişseler tedavi de bulunabilir ama onlar(iktidar) korkuyor ve “öteki” leri, “akıl hastanesi” ne koyuyor. İstenmeyeni veya korkulanı bertaraf etmeye çalışıp sorunu örtbas etmek, zaten iktidarların genel özelliğidir. Nedense “Mahsus Mahal” türküsü aklıma geldi bu kitabın ilk bölümlerinde. Çünkü herkesin dünyası kendine bir mahsus mahal, yakınları-arkadaşları veya tanımadıkları yanlarında idi ama göremiyorlar. Gelgelelim, karakterlerden birisi bu salgın boyunca -doktorun karısı- hiç kör olmuyor. Neden peki? Bu kadın karantinaya alınma olayından sonra herkese yardım etmeye çalışıyor, onlardan gibi kör biri olduğuna inandırıyor herkesi. Hikayemiz aslında başka bir kör olma vakasıyla başlasa bile, bu kadın üzerinden ilerliyor. Çünkü doktorun karısı, kitap boyunca biz kör okurların dünyaya açılan gözleri. Bir yerde aydınlanmayı ve bilinci temsil ediyor olabilir. Tabi bu durum Körlük’ün sebebine bağlı. Peki neden tek gören kişi kadın, neden erkek değil? Benim düşüncem: Eril bir toplumda o düzenin sadece kadınlar tarafından değiştirilmesi çok zordur. Bu yolda, cinsiyet eşitliğini destekleyen erkekler ile kadınlar birlik olup, eril düzenin erkekleri ve bu düzenden memnun olan kadınları ile mücadele etmelidir. Öte yandan kokuşmuş bir toplumdan gelen ilk kokulardan biri ise bildiğiniz üzere “taciz, tecavüz” dür. Yani kadına-çocuğa yönelik yapılan istismar, neticesinde ise ihmal ve yine istismar. Buna hepimiz günlerdir, aylardır, yıllardır şahit oluyoruz zaten. Toplumda çivinin çıkmasına neden olan bireyler genelde erkeklerdir malumunuz. Bu yozlaşma neticesinde ise ilk hedefler şüphesiz kadınlar ve çocuklar. Bu yüzden bu kitapta gören gözü kadın seçtiğini düşünüyorum. Peki kadın neden hiç kör olmuyor? Çünkü doktorun karısının temsil ettiği “devrimci, aydınlık yüzlü ve topluma öncülük eden kadın” rolü, herhangi bir din, algı, olgu, yönetim, erkek veya kadın tarafından yıkılamaz, açık net. Salgın büyüdükçe yeni gruplar geliyor akıl hastanesine. Bu gruplar daha sonra diğerleri (doktorun karısının olduğu ekip de dahil) üzerinde tiranlığa varan hakimiyet kurmaya çalışıyor. Gelen yiyeceklere el koyuyor ve ,bu besinleri, ilkin değerli eşyalar daha sonra ise topluluktaki kadınlarla cinsel ilişki kurma karşılığında karşı gruba veriyor. Daha sonra ortalık kan revan, isyan. İlişki için kadın istenildiği zaman, erkekler bunu onaylıyor yeter ki ekmek gelsin, nasıl geldiği önemli mi? Burada bir soru -aslında cevapsız bir soru- soruyor kadınlar : “Peki, kadın değil de erkek istemiş olsalardı ne yapardınız, söyleyin bakalım ne yapardınız?” Evet ne yapardılar??? Diğer bir soru ise şöyle: “Birisi sen yemek yiyebilesin diye canını verdiğinde o yemeği elinin tersi ile itmeye de hazır mısın?” Gruplarda ölenler oluyor ve bunları bir şekilde gömüyorlar. “Oraya zamanında gidip askerlerden birini, attığı kurşunların nedenini açıklarken dinleseydik, nefsi müdafaa durumunda ateş ettiğine bayrağı üzerine yemin ederken yakalardık onu, ayrıca, bir insanlık görevini silahsız olarak yerine getirirken birden, kendilerinden sayıca üstün bir kör grubu tarafından saldırıya uğrayan arkadaşlarını korumak için ateş ettiklerini de söylerlerdi” “Öldü, işte o kadar, neden öldüğünün önemi yok, bir insanın neden öldüğünü sormak saçma bir davranış, ölüm nedeni zaman içinde unutulur, yalnızca o tek sözcük kalır, Öldü” Aslına bakarsanız orada bir dünya inşa ediliyor. Zira doktorun karısı şunu söyler : “dünyada ne varsa, tamamı burada.”. Öte yandan bu görme durumu, doktorun karısı için büyük bir lanettir çünkü kör kocasının başka kör bir kadın ile ilişkiye girdiğini görür. Buna benzer bütün rezilliklere ve iğrençliklere maruz kalır ama sabırdan fire vermez. Onun cesareti, özverisi, mücadelesi onu işte bu körler memleketindeki “kraliçe” yapar, belki de peygamber. Doktorun karısı bir gün bakar ve askerlerin gittiğini görür. Daha sonra bizim ekip şehre iner ve marketlerden yiyecekler alır, hayatlarına devam eder. Buraları kısa geçiyorum ve en çarpıcı bulduğum noktaya geliyorum: Sonlara doğru geçen kilise sahnesi ise benim en vurucu olarak bulduğum noktadır ki bence Saramago bu bölümde çok ağır bir din eleştirisi yapmış. Nasıl mı? Girilen kilisedeki heykellerin ve resimlerin gözleri beyaz şerit ile kapatılmıştır. Peki bu ne demek? Özellikle gotik mimaride yapılan kiliseler, tanrının yüceliğini, ihtişamını aciz insanın yüzüne çarpar. Duvarlarda resimlerin ve etraftaki heykellerin gözleri aslında tanrının gözleridir ve insanları izler. Bu benim şahsi fikrim. Peki Körlük’te bu durum nasıl? Neden heykellerin ve resimlerin gözleri “kör”? “çarmıha gerilmiş adamın gözlerinde beyaz bir bant vardı,” Neden İsa’nın bile gözleri beyaz bantla sarılmış? Burada demek istediği şu: Artık tanrı bizi izlemiyor -veya artık onun bizi izlemesini istemiyoruz-, artık yüce ve ihtişamlı değil. Çünkü artık tanrı da “kör”. Bunca körlüğe kör kalan bir tanrı muhakkak kör olmalı! Çünkü din insanları körleştirdi, der bence Saramago. Benim için kitaptaki en sarsıcı sahne de budur. Gözlere beyaz bant çeken olası bir rahip hakkında söyledikleri ise şöyle: “o rahip tüm zamanların ve tüm dinlerin gelmiş geçmiş en saygısız rahibi, en büyük günahkarı olmalı, öte yandan, Tanrı’ nın kendi yarattıklarını görmeyi hak etmediğini burada, bu kilisede ilan ettiği için de en dürüst, en insancıl rahip olmalı.” Finalde ise çoğu insanın gözleri görür ama bazılarının ise hala beyaz perdelidir. Çünkü hayatta kalmışlardır, daha doğrusu aydınlığa varmışlardır. Aydın olan kişiler herkesi ışığa ulaştırma görevini üstlenmiştir. “Körüm, diyen insanlar, daha şimdiden bir başka dünyanın insanları olmuşlardı.” “hatta adet olduğu üzere, körlüklerin değil, körlerin var olduğu söyleniyordu, oysa son zamanlardaki deneyimlerimiz bizi, körlerin değil, çeşitli körlüklerin var olduğunu söylemeye itiyordu.” Çünkü “körlük”ten kurtulmak zaman isteyen bir şeydi ve çok çetrefilli, acı doluydu. Aydınlanma dönemine atıfta bulunduğunu düşünüyorum buralarda: “körlükten kurtulma olgusu bir zaman sorunuydu,” Özellikle kitabın başından sonuna kadar geçen “bok” yığınları ise başka bir anlam taşıyor olmalı. Okurken eminim sizin de burnunuza gelecek bu kokular. Peki yazar neden böyle bir dünya anlattı bize? Çok basit: “Birinin vaktiyle söylediği gibi, körler ülkesinde tek gözlüler baş olur” Toplumsal olarak alıştığımız, alıştırıldığımız, oturtulan yapıların temelleri aslında çökmeye çok müsaittir ve pamuk ipliğine bağlıdır. Aynı şekilde bu düzeni yeniden kurup yeniden alışma süreci de böyledir. Üzerimizde medeniyet belirtisi eşyalar, teknoloji vs olabilir ama tüm bunların altında hala fokurdayan hayvani güdüleri taşıyoruz. Ve bunların ortaya çıkması ise an meselesi, üstelik çok kolay olabiliyor. “ama doğal gereksemeler bizi acımasızca sıkıştırmaya başladığında, duyduğumuz acı, çektiğimiz sıkıntı bedenimizin kaldıramayacağı boyuta ulaştığında, içimizdeki hayvan kendini tüm varlığıyla ortaya koyar.” Sayfa 213 de yazar şöylece özetler bu durumu: “körlük, umudun tükendiği bir dünyada yaşamaktır.” ------------------------------------------------------ Kitabın film uyarlamasını izleyen Jose Saramago’nun göz yaşlarını tutamadığı anlar( her yazara nasip olmaz sanırım) : youtu.be/7XzBkM_LdAk Bu da filmi izlemek isteyenler için trailer : youtu.be/Px5LBgsKuiI Bir ara bilgi: Yazar nokta ve virgülden başka noktalama işareti kullanmıyor. Kendi gerekçesi nedir bilmem ama bu durum okuyucuyu çok geriyor. Özellikle Körlük’te her şey gergin, sinir bozucu ve iğrenç ki insan bunları ünlemle veya başka noktalama işaretleriyle dile getiren bir anlatım arıyor ama bulamıyor. Serinkanlılığını koruyor yazar ve bunu bize aktarmaya çabalıyor. Bu da “kötülüğün sıradanlığı” temasını çok iyi yansıtıyor okuyucuya. Yani “korkmayın, gerilmeyin. bu kötülük aslında hepimizin içinde var” diyor. Son olarak her şeyin ama her şeyin özünü dile getiren yine kırçıl kaşlı Jose Saramago oluyor: “Neden kör olduk, Bilmiyorum, bunun nedeni belki bir gün keşfedilir, Ne düşündüğümü söylememi ister misin, Söyle, Sonradan kör olmadığımızı düşünüyorum, biz zaten kördük, Gören körler mi, Gördüğü halde görmeyen körler.” “Eskiden bana ‘İyi adam ama komünist’ derlerdi; şimdi ‘Komünist ama iyi adam’ diyorlar.” diyen Samarago’yu saygı ile anıyorum. Ona ait diğer kitapları da okumak için can atıyorum. Keyifli ve aydınlık okumalar.
Körlük
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104,1bin okunma
··
85 görüntüleme
Kaan okurunun profil resmi
Emeğine sağlık. Çok güzel bir inceleme olmuş ve Saramago'nun o videosunu yeni gördüm, gayet güzeldi. İnsanın emek verdiği bir işin neticesini görmesi, takdir edilmesi ve başarılı olması vb çok güzel bir şey. :)
Li-3 okurunun profil resmi
Teşekkür ederim ✌️
Selman Ç. okurunun profil resmi
Bu kitabı çarpıcı ve korkunç olarak nitelendirmiştim. Sorgulamaları bolca yapacağımız bir kitaptı. Sen de incelemende o sorulara değinmişsin. En çarpıcı olanı ise erkek isteselerdi ne yapardınız sorusu. Ve o bölümdeki sahneler gerçekten tarif edemeyeceğim kadar korkunçtu. Sonlarda yaptığın din üzerindeki sorgulamaların da çarpıcıydı. Dünyada bu kadar kötülük, igrençlik.. vs varken hala nasıl oluyor da bir şey olmuyor düşüncesi. Hani çoğu iğrenç durumlarda "yıkıl dünya yıkıl" tepkisi veriyor ya insanlar. Belki de zamanı vardır bilemiyorum ama bunca iğrençlik, kötülük varken yaşamak da zor geliyor ve bu durumları sorgulamaya başlayınca başka bir dünyaya geçiyorsun. Kitap o kadar akıcı ve sürükleyiciydi ki noktalama işaretleri konusunda ise ben hiç sıkıntı çekmedim. Bunu da belirtmek istedim :) Emeğine sağlık.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.