Serinin beşinci kitabında Proust'un, evinde ve Albertine yüzünden kafasının içinde #mahpus kaldığı günleri okuyoruz. Bir de -olmazsa olmaz- Verdurin davetlerini tabii. Ama bu kitabı diğerlerinden ayıran iki özellik var: Birincisi, Proust deyince belki de ilk akla gelen "Aşk, tedavisi olmayan bir hastalıktır" sözünün; ikincisi de, yazarın ilk dört kitapta sır gibi saklanan isminin bu kitapta geçmesi.. Finale yaklaştıkça bir burukluk hissi geliyor bana, yazar sanki ölmemiş de seri bitince ölecekmiş gibi- saçma ama öyle işte.. Neyse, duygusallığı bir kenara bırakayım ve önümüzdeki ay Albertine'i kaybedeceğimizi müjdeleyen altıncı kitapla seriye devam edeceğimi duyurayım. Tavsiyedir. =)