Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

184 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
İncelememde spoiler bulunur. #43894277 Şu incelemede bahsettiğim ve çıktığım okuma yolculuğunun doğal olarak ilk durağı, ‘İnsancıklar’. Dostoyevski’nin 20’li yaşlarının henüz başlarında bilardo tutkusu yüzünden parasını kaybetmesi ve memurluktan istifa etmesi sonrası maddi sıkıntılar çekerken yazdığı, Grigoroviç’i şok ve hayranlık içinde bırakan, Nekrassov’u ağlatıp ‘yeni bir Gogol doğdu’ nidalarıyla Belinski’ye koşturan ilk romanı. Mektup roman türünde kaleme alınmış İnsancıklar, bir memur olan Makar ile uzaktan akrabası Varenka’nın mektuplarından oluşuyor. İki karakterin olaylar karşısında anlık tepkileri ya da diyaloglarından mahrum olduğumuz bir kitapta, biri genç bir kadın, diğeri orta yaşlarında bir erkek olan iki karakterini de oldukça başarılı yansıtıyor Dostoyevski. Makar’ın Varenka’ya olan tutkusunu kelimelerin yanı sıra yazdığı detaylı mektuplar ve tarihleriyle de hissettiriyor. Makar bazen üst üste mektuplar yollarken, Varenka’nın mektuplarına aynı gün ya da bir gün sonra yanıt verirken, Varenka’nın mektupları kısa, cevap verme süreleri ise uzun oluyor. Kitabın sonunda Makar’ın kendi mektuplarını bulması, Varenka’ya artık yazamayacağını anlaması ve son mektubundaki çaresizlik ise vurucu bir son oluyor. Varenka’nın anılarını yazdığı ve Makar’ın düğmesinin koptuğu kısımlar benim için kitabın en üst noktalarıdır. Ama en vurucu kısmı Makar’ın oturduğu dairedeki bir odada yaşayan ailenin yoksulluğunun ve çaresizliğinin anlatıldığı kısımdır. Çok rahatsız eder. Tokat gibi iner. Neden? Özellikle dünya genelinde okunan ve yazarın bulunduğu döneme, ülkesine yoğunlaşan ve anlatan İnsancıklar gibi klasiklerin, bireysel olarak aynı zekâ, kültür seviyesi, edebi bilgi ve zevklere sahip olan ama farklı sosyo-ekonomik düzeye ve kültürlere sahip ülkelerde doğup, büyüyen okurlara ne derece ya da nasıl etki ettiğini ve bu farkları bazı kitaplarda çok merak ediyorum. İnsancıklar’da anlatılan ve kitabın büyük bir kısmına sinmiş yoksulluk, İsviçre’li okura da aynı hızla ve şiddetle bir tokat gibi iner mi mesela? Neredeyse iki asır önce dönemin Petersburg’unda anlatılan yoksulluk, Dostoyevski’nin kalemi neden bu denli huzursuz ediyor bizi? Çünkü anlatılanlar bugün bile çok tanıdık bu topraklarda. Evet, belki çay ve şeker tüketimi sıradan bir konu bizim için, bir dairenin odaları başka aileler ya da kişilerle sefalet içinde paylaşılmıyor, bir düğme bulmak ya da dikmek büyük meseleler değil ya da soğuk havalara bağlı hastalıklar yüzünden can kaybı yaşanmıyor (birkaç yıl önce saç kurutma makinesiyle bebeğini ısıtmaya çalıştıktan sonra diğer odaya giderek intihar eden anne veya camı kırık olan evde adı gibi soğuk bir gecede can veren Ayaz bebek gibi hiç çıkmayacak kara lekelerimiz olsa bile) ya da çok nadir yaşanıyor. Bu kitapta anlatılan yoksulluk şekilleri içinde bulunduğumuz dönemde pek tanıdık gelmeyebilir ama örnekler bakımından ayrılsa bile neredeyse iki asır önceki Petersburg’un acı ve soğuk gerçeği, bu toprakların en büyük gerçeklerinden biri olmaya devam ediyor. 6 ay önceki verilere göre Türkiye’de 16 milyon insan açlık sınırının altında yetersiz beslenmeyle boğuşuyor. 48 milyon vatandaşımız ise yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Eğer “AVM’ler hep dolu yaaa, bu millet zengin” gibi yorumlarda bulunan bir süper zeka(!) değilseniz bu kitabı huzursuz şekilde okumamanız pek mümkün değil. İnanılmaz derecede Puşkin hayranı olan Dostoyevski ilk romanında Puşkin’in eserini övüp, Gogol’ün Palto’sunu eleştirse de, İnsancıklar’a ve sonraki birçok kitabına hâkim olan yazar Gogol’dur. Varenka’nın Makar’a Palto’yu göndermesi sonrasında Makar’ın ağzından Palto eserini eleştirir. Eleştirdiği mektubun bazı kısımları: “Hem böyle bir şeyi neden yazarlar? Niçin gerekliymiş ki bu? Okurlardan biri kalkıp bana palto mu yaptıracak?” “Bir bakarsın senin özel hayatın da, aile hayatın da edebiyata girmiş, hepsi yayımlanmış, okunmuş, alaya alınmış, değerlendirilmiş! O zaman sokağa çıkacak hali kalmaz insanın; her şey öyle bir anlatılmıştır ki, kardeşimizi sırf yürüyüşünden bile tanırız artık.” “En iyisi onun, bu zavallının ölmesine izin vermemek, paltosu bulunsun, iyiliklerini ayrıntılı olarak öğrenen general onu kendi kalem dairesine alsın, rütbesini yükseltsin ve iyi bir maaş versin, böylece görüyor musunuz neler olurdu; kötülük cezalandırılmış, iyilik de zafer kazanmış olurdu ve memur arkadaşlarının da yaptıkları yanına kalmazdı. Mesela, ben böyle yapardım.” “Bu kitap kötü niyetli bir kitap, Varenka; kısacası muzır bir kitap, çünkü böyle bir memurun var olmasına imkân yok. Zaten böylelerini şikâyet etmek lazım, Varenka, resmî olarak şikâyet etmek.” Rus edebiyatı duygusal ve fantastik akımların etkisindeyken, Palto ile beraber yeni bir akımın etkisi başlamıştır. ‘Doğalcı’(Gerçekçilik de denir) roman adı verilen ve Gogol ile başlayan bu akımda dönemin Rusya’sı anlatılır ve kahramanlar da halkın içinden gelir. İnsancıklar ise duygusal ve doğalcı akımların başarılı bir sentezidir. Gogol’un alaylı ve acıklı mizahı acı bir şekilde de olsa en azından tebessüm ettirse bile, İnsancıklar’da dudak kıpırdamaz. Makar Palto’dan çıkan doğalcı akımı temsil ederken, Varenka ise duygusal akım etkisindedir. Belinski’ye göre iki akımı betimlemelerden ve mizahtan uzak durarak yaratıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Belinski’yi bu kitap ve Dostoyevski hakkında coşturan, “Anlıyor musunuz yalnız, buraya yazdıklarınızın farkında mısınız?” dedirten de budur. Her ne kadar Dostoyevski Palto’ya ‘kötü niyetli bir roman’ ya da ‘her şey öyle bir anlatılmıştır ki, yürüyüşünden bile tanırız’ gibi eleştiriler getirse bile Gogol’un açtığı bayrağı daha ilk eserinden itibaren dalgalandırmıştır. Kürek cezası sonrasında bile çarlığa yanlamaları olsa da, halkın hasta ve yoksul kesimlerine duyduğu sevgi ve yakınlık Sibirya sonrasında değil, çocukluğunda oluşmaya başlamıştır. Ve bu sevgi eserlerinde kendini sık sık hissettirecektir. İnsancıklar, tıpkı yoksul Akakiy Akakiyeviç’in Palto’da “Ben sizin kardeşinizim. Neden bana böyle eziyet ediyorsunuz?” diye bağırdığı gibi bağıran bir eserdir. Belinski de Akakiyeviç’in çığlığı tarzında onurlandırır genç Dostoyevki’yi: #43678529 Şan ve şeref olsun Dosto!
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202361,8bin okunma
··
126 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Kendi İnsancıklar incelememin yetersizliğini daha çok yüzüme vuran bir inceleme olmuş Numan. Zira biyografi kitabı okuduğun için bu tür detaylara hakim olarak başlamış olman da ayrı nadir ve bilinçli bir hareket. Çünkü biyografi kitapları bir yazara hem başlarken hem de o yazarın kitaplarını bitirirken okunduğunda bence çok daha anlamlı oluyor. Bence Dostoyevski'yi bitirdiğinde Joseph Frank, Stefan Zweig ya da Edward Hallett Carr gibi biyografi ustalarından okumalar yaparsan siteye çok önemli bir Dostoyevski hayranı daha katabiliriz diye düşünüyorum. İncelemene gelince, kendi yetersizliğimden bahsetmiştim. Çünkü ilk zamanlar Puşkin ve Gogol'ün Dostoyevski'nin ilk romanlarındaki doğal Rus insanı etkisini edebi yetersizliğimle maalesef göremiyordum. Bu konuda yardımımıza senin okumalar yaptığın gibi biyografi kitapları koşuyor. Bu yüzden senin İnsancıklar okuman ve sende bıraktığı etkileri görmemiz bence epey isabetli, evrensel insan acılarına empati yapabilecek şekilde ve diğer okur arkadaşlara da yol gösterecek biçimde gerçekleşmiş. Hani Dostoyevski'ye başlama konusunda yardım isteyen birisine bu incelemeyi gönül rahatlığıyla gösterebilirim. Emeğine sağlık, Dostoyevski incelemelerinin devamını bekliyor olacağım. :)
Numan okurunun profil resmi
Bu değerli ve detaylı yorumun için asıl ben teşekkür ederim Oğuz. :) Troyat'ın biyografisi Dostoyevski'nin edebiyatı harici Rus edebiyatına hele de öncesine pek değinmiyor. Benim Rus edebiyatını çok sevmem nedeniyle yaptığım okumalardan geliyor incelemenin sonundaki kısımlar. Ama dediğin gibi inanılmaz faydalı oldu biyografisi ile başlamak. İnsancıklar biraz da ilk romanı olması sebebiyle daha önce okuduğum bir eseriydi yıllar önce. Ama bu sefer belli noktaları yakalayıp, yakaladığım noktalardan haz duyarak okumama sebep oldu. Bu okuma yolculuğunun sonunda değil ama özellikle büyük ve epik eserlerine geçmeden önce bir yardımcı kitap daha okumayı düşünüyorum zaten. Senin Dostoyevski videonu izlemiştim. Çok başarılı bu arada emeğine, diline sağlık. Ben Joseph Frank okumayı düşünüyordum, senin videodaki övmelerin sonucu Edward Hallett Carr'ı öne aldım, onu okuyacağım.
2 sonraki yanıtı göster
Kaan okurunun profil resmi
Harika bir inceleme olmuş hocam, emeğine sağlık 👌 Sonradan Belinski ile yıldızı pek barışmamiz Dostoyevski'nin ama ilk eserinde hem Belinski'ye hem de dünya edebiyatına ölümsüz bir yazarın geldiği işaretini vermiş.
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler hocam 🤘 Kesinlikle. Belinski sonradan en çok giydiren isim oluyor ama Dostoyevski'nin keşfinde en büyük etkenlerden biri.
Sezen B. okurunun profil resmi
İnsancıklar okuduğum ilk Dostoyevski kitabıydı. Siz de çok güzel yorumlamışsınız. Emeğinize sağlık. :)
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Sezen Hanım. 🤘 Yorumunuz için ben teşekkür ederim .
Samet Ö. okurunun profil resmi
Çok iyi bir inceleme. Ayrıntılara hakimiyetiniz okuyana çok şey katıyor hocam. Kitabı okumak için biraz incelemeyi unutmayı bekleyeceğim. Sadece kitapta geçtiği için bile bu kitabı okuyabileceğim, Palto hakkındaki nükteli eleştiriler ilginçmiş. Böyle sağlam analizler hiç kolay bulunmuyor, kaleminize sağlık.
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim hocam bu güzel yorumun için. Gogol'a olan hayranlığınızı biliyorum, kitap kesinlikle ilginizi çekecektir. Tekrar çok teşekkürler. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.