Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

77 syf.
·
Puan vermedi
·
22 saatte okudu
"Tebeşiri siler gibi sildi beni karanlık"
Öncelikle Ariel ve Seçme Şiirler'de Sylvia ile tanışmama ve onun hayat hikâyesine değindiğim için bu incelememde değinmeyeceğim. Bambaşka bir şey ararken Sylvia'ya rastlamak ve hızını kesemeyeceğim bir sabırsızlıkla okumaya başlamak... Eğer geceyse, kitabın kapağındaki kadın yanı başındaki boşluğa derin derin bakıyorsa, bir şeyler ya yolunda değildir ya da birazdan gemi parçalanmaya hazırdır. Sylvia'yı okuyacaksanız bunlara hazırlıklı olmalısınız. Ritim aramayın onda. Kendi yansımanızı gördüğünüz an terk etmeyin onu. Uzatacağı örselenmiş eli tutun ve size eşlik etmesine izin verin yokuşlu yolda. O, size ormanın uyumunu değil ağaçların tezatlığını anlatacaktır yol boyunca... Nesnelere dokuyacaktır hiçliği zerafetle. Sonra ne mi olacak? Yolun sonunda fısıldayacak kulağınıza kurşuni ses tonuyla: " Bir metelik mi, yoksa bir inci mi, Ruhun, ruhun?" Sylvia, kısa ömrü boyunca mental rahatsızlıklarla boğuştu ve hayatı boyunca ileri derecede bipolar bozuklukla yaşadı. Ariel ve Seçme Şiirler'de olduğu gibi Suyu Geçişte de hastalığının yansımalarına sıkça denk geliyoruz. Kitap Sylvia'nın 37 şiirinden oluşmaktadır. Bu şiirler içinde Ariel ile ortak olanlar da var. Bu ortak şiirleri okuduğumda Ariel ve Seçme şiirlerin çevirsini üstlenen Yusuf Eradam'ın şiirleri harcamış olduğunu düşünmeden geçemiyorum... Kesinlikle Gürkan Aylan'ın çevirisi daha iyi ve okuduğumda aldığım haz çok daha fazlaydı. (Ayrıca Kitabın satışının durdurulmuş olmasıda sinir bozucu bir durum.) Kitapta en sevdiğim şiirler:Uykusuz, Alçıda ve Büyücü Yakma şiirleri oldu. Bu şiirlerin her bir dizesine Sylvia'nın kişiliği sinmiştir ve net bir şekilde manik depresifin etkileri varlığını sürdürmektedir. Gürkan Aylan,bu şiirleri şu cümlelerle anlatıyor: "Bu şiirler geçiş dönemi şiirleridir. Bunlardaki yoğun denetim ve olgunluğa ne daha önceki gençlik döneminin Colossusunda, ne de Arielde rastlanır. Bu kısa orta-dönem, Plathı en sofistike, en usta haliyle bize yansıtır. Bu şiirlerde yer yer mizaha ve sevecenliğe bile rastlamak olanaklıdır. Ama son şiirinde Ariele doğru karşı konulamaz bir gidiş vardır; benzerliği (şiirlerin çoğunda bolca rastlanan benzetmeler) biraz parçalanmış olan vizyonundan uzak, kimliğin kaotik gücüne, kişiyi yıkan ya da kurtaran bir tür birliğe doğru bir gidiş..." Elbette Sylvia'yı bu gidişe sürükleyen şeyler onu intihara sürükleyen nedenlerle aynıdır... Dalgalar ona doğru ilerlemez, o dalgalara ilerler. Bahsettiğim üç şiirlerin üzerinde durmak istiyorum biraz. Şiirlerin içeriğine geçmeden önce Sylvia ile ilgili kısa bir video bırakacağım: youtu.be/wCWl8ZIgCHk 1.UYKUSUZ ( #45398032 ) " Eski tanrılar gibi bitik ve şaşkın şimdi haplar. Hiçbir yararı yok ona haşhaşlı-uyuşuk renklerinin..." -Sırça Fanus'taki Esther'i anımsıyorum okudukça. Syvia'nın yaşadığı uyku problemleri, manik depresifin bedeni üzerindeki etkileri ve tedavi için kullandığı ilaçlar... Alışık bu haşhaşlı-uyuşuk renklere, gezegenlere benzettiği minik haplar kurtarmıyor artık onu kemikbeyazı ışıkların yakıcılığından. Dizelerde Sylvia'nın düşsel devinimlerine denk geliyoruz: " Biraz da gri aynaların iç dünyasını yansıtıyor başı. Anında aşağıya uçuyor her devinim." " Ağlaşıp durdu gece boyu, görünmeyen kediler Granit avluda, kadınlar ya da örselenmiş çalgılar gibi..." Sylvia'nın şiirlerinde sıkça kedi figürüne denk geliyorum. Lady Lazarus'ta ölüme karşı direnci simgeler: " Bir kadın olacağım yine, yüzümde gülümseme. Otuzundayım daha. Kedi gibi dokuz canım var hem de." Yüz Yenileme Operasyonu şiirinde ise kedisinin olmamasından yakınır: "Uzun eteklerimle uzanmış ilk kocamın kanepesine, düşünüyorum Kumru gibi, ölü fıno köpeğinin tüylerine gömülmüş parmaklarım; Bir kedim yok hala!" 2. ALÇIDA ( #45409043 ) Sylvia, kayak yaparken geçirdiği kaza sonrası yazmış olmalı bu şiiri. Sağlam bacağı ile alçılı bacağı arasındaki tezatlık üzerinden kendi içinde yaşadığı iki kadının çatışmasını anlatır aslında. Şiiri okuduğumda uzun bir süre düşündüm üzerine. Değerli bir hazine bulmuş gibiydim... " Önceleri tiksiniyordum ondan, hiçbir kişiliği yoktu- Bir ceset gibi yatıyordu yatakta benimle Çok ürküyordum, çok benziyordu çünkü bana.." -Kendi parçasından tiksinen ve kendine benzettiği her şeyden ürken bir kadın, alçının onun bedenini ele geçirme arzusunu anlatıyordu. Bu hazine değil de nedir? " Ölmemi bekler olmuştu gizliden gizliye. Ağzımı, gözlerimi örtecekti o zaman, her yanımı örtecekti, Ve benim boyalı yüzümü takacaktı yüzüne." -Bence Sylvia'nın intihara meyilliğini anlatan en iyi şiirlerinden bir tanesidir. Sylvia'nın içinde ondan kopup ayrılmak isteyen başka bir Sylvia vardır. Ve bu asi kadının ölüme bu kadar meyilli oluşunu çok iyi açıklıyor şu dizler: "Sorunu çözdüm sonunda: ölümsüz olduğunu düşünüyordu..." "Kendini benden üstün görüp ayrılmak istiyordu benden, Onu karanlıkta bıraktığım için bozuluyordu bana- Yarı yarıya ölmüş bir bedeni beklemekle geçiyordu günleri." 3.Büyücü Yakma (#45441070) -Sylvia kendini sürekli kısıtlanmış hisseder. Bu kısıtlamayı sırça fanus benzetmesiyle ifade ettiği gibi şiirde geçen şu dizeylede ifade eder: "Bir oyuncak bebeğin bedeni içinde yaşıyorum." -Şiir başlığıyla nedense eski zamanlarda cadı ve büyücü damgasıyla yakılan kadınları anımsatıyor bana. Sylvia av olarak gördüğü kendini de avcıyı da şeytan olarak gösterir: " Burada başlıyor hastalık: büyücüler için bir dart tahtasıyım ben... Şeytanı şeytan yok edebilir yalnızca." *** Konu Franz Kafka ve Sylvia Plath gibi değer verdiğim kişilikler olunca kendimi ifade etmekte zorlanıyorum. İncelemenin kopukluğunuda buna bağlıyorum şuan. Kitabın basımı olmadığı için kitabı bulma imkanı olamayacaklar için kitabın linkini bırakıyorum: yadi.sk/i/JVV-U0tfylZa-Q İncelemeyi Sylvia'nın kendi seslendirdiği bir şiiriyle bitirmek istiyorum: youtu.be/DFdmMIuFvGk İyi okumalar diliyorum...
Suyu Geçiş
Suyu GeçişSylvia Plath · Artshop Yayıncılık · 2009272 okunma
··
1 artı 1'leme
·
122 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.