Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Eşkıya Sendromu
"Çakırcalıyı biliyor musun?" "Biraz duydum." "On dört yıl dağlarda koca Osmanlı ordusuna karşı dövüştü. Ordular yendi. Padişah onu dört kez bağışladı, düze indirdi. Çakırcalı Efe düzde, her inişinde iki yıl kalamadı, dağa çıktı. Millet onu rahat bırakmadı. Çakırcalı eşkıyalık yapmak istemiyor, eşkıyanın bir gün, önünde sonunda bir kurşundan gideceğini biliyordu. Onun için de en küçük bir fırsatta düze iniyor, ardından da gene dağa çıkmak zorunda kalıyordu. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz, onun sözüdür derler. Ya da kadim sözdür. Doğrudur. Dağda her an bir çalının dibinden, bir candarma kuşatmasından, ya da bir arkadaşından kurşun beklersin. İnsan dağdayken her an kelle koltuğundadır. Eğer ben silahı elimden bıraktığımda Çukurovaya inseydim, bir çiftlik, mal mülk sahibi olsaydım, millete karışsaydım, birkaç yıl içinde dağa çıkmak zorunda, erinde geçinde kalırdım. Düzde kalıp da doğru dürüst yatağında ölmüş eşkıya da yoktur. Ben düze inseydim, insanlara karışsaydım, bir kişi bir kişiye haksızlık etmez miydi, ederdi. İşte o zaman milletin gözü de benim üstüme dikilirdi. Bir candarma bir köylüyü dövmez miydi, milletin gözü senin üstünde olurdu, al başına belayı. Bu dünya zulüm dünyası oldukça, böylece de kaldıkça milletin gözü eşkıyalığa bulaşmış, haksızlıklara, zulme dayanamadıklarına inandıkları kişilerin üstünde olur her zaman. Şu beş evlik köyde bile kocasından dayak yiyen kadın, anasından gözü korkmuş çocuk, candarmadan korkan delikanlı hep gelirler, hiç konuşmadan benim gözümün içine bakarlar. Bu köyde bile dayanamadım, belki on kere tüfeği alıp dağa çıkmaya davrandım, günlerce kendi kendimle cebelleştikten sonra şeytana lanet edip oturdum yerime. Şimdi artık rahatım. Şimdi yaşlandım. Şimdi artık kimse gelip de melul mahzun gözlerimin içine bakmıyor. Benden umutlarını kestiler.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.