Aydınların din SaptırmasıBirçok İslami cemaat, kurum ve kişiler İslam'dan anladıklarını din sanıyor. Hâl böyle olunca kendi din algılarına yapılan en ufak bir eleştiriyi veya bazı konularda yapılan farklı yorumları İslam'a/ Şeriata yapılmış bir saldırı olarak yorumluyorlar. Dinin bizim anladığımızdan ibaret olmadığını anlamımız gerekiyor. Eğer dini kendi tekelimizden çıkarmazsak kutuplaşmalara, gerginliklere, tahammülsüzlüklere neden oluruz. Toplumu ayrıştırırız.
Dini kendi algıladığımızdan ibaret sayarsak, kendimizi hak bize karşı olan her düşünceyi ise batıl olarak görürüz. Böyle oluncada mücadelenizi hak ile batılın savaşı şeklinde konumlandırmaya çalışır, karşı fikirdekileri hakkın karşısındaki İslam'a savaş açmış kişiler olarak konumlandırıp toplum nezdinde onları mahkum ederiz. Bu da akıla ve düşünen insana açılmış bir savaş anlamına geliyor. Akla, düşünen insana savaş açan kim olursa olsun sürünmeye / sömürülmeye mahkûmdur. Şuan içinde yaşadığımız durumda buna örnektir.
Kitaba gelecek olursak; yazarımız bu kafa yapısına sahip Mısırlı bir düşünür. Kitabı Mısır'da yapılan bir konferans sonrası yazmaya karar vermiş. Konferansa konuşmacı olarak katılanların din ve laiklik hakkındaki görüşlerini İslam'a yapılmış bir saldırı olarak algılayan yazar bunlara cevap vermeyi kendine görev edinmiş. Kitap iki bölümden oluşuyor diyebiliriz. İlk bölümü konferansa katılan konuşmacılara reddiye niteliğinde iken ikinci bölümünde halkın çoğunluğu Müslüman olupta laik bir yönetim sistemine sahip devletlerin "toplumla çatışmasını" ( kendine göre ) ele almış.
Konferansa katılan konuşmacılar, Emevi dönemi ile başlayıp Abbasi dönemi ile zulmün, kan ve gözyaşının, sömürünün din adına yapıldığını iddia ederek yönetim şekillerine eleştiri getiriyor. Yazar bu eleştirileri İslam'a yapılmış bir saldırı olarak algılayıp Muaviye, Yezid, Mervan Bin Hakem gibi zalim yönetici / halifeleri savunmak zorunda kalmış. Bunları savunurken bazı yöneticilerin yanlışlar- hatalar yaptığınıda söyleme cesareti göstermiş yazar. Ama Yezid gibi zalim bir yöneticiyi savunma gafleti gösteren yazarımız Hz. Hüseyin'in Kerbalada şehit edilip kellesinin şehir şehir dolaştırılmasını hata olarak görmüyor herhalde. Neleri hata olarak görüyor merak ediyorum doğrusu!
İkinci bölüme gelecek olursak, eleştirilerini laik devlet yönetimine sahip Türkiye'ye yoğunlaştırmış. Türkiyede sosyal yapı, yönetim şekli ile ilgili okuduğu iki kitap ile gözlemle ve analiz yapmadan eleştiri yapma cesareti göstermiş. Bundan dolayı yaptığı tespitlerin getirdiği eleştirilerin çoğu yersiz ve tutarsızdır.
Kitabı okurken Aamir Khan'ın PK filminden bir kesit aklımdan hiç çıkmadı. Filmde Tanrı tanımını yapan Khan şöyle diyor.
"- Dünyanızda tek bir Tanrı yok, iki Tanrı var. Biri bizi yaratan Tanrı öteki sizin yarattığınız Tanrı.
...
Sizin yarattığınız tanrıdan çok korkuyorum.
Sizin yarattığınız tanrı, sizin gibi gaddar, küçük, acımasız ve aptal.
Zenginlerle hemen görüşüyor, fakirleri bekletiyor,
Takdir edilince çocuk gibi mutlu oluyor,
İnsanları küçük şeyler için korkutuyor.
Bizi Yaratan tanrıya ise güveniyorum,
Siz de güvenin ve yarattığınız sahte tanrıları öldürün.”
Umarım bizler, bizi yaratan Tanrıyı tanır ve onun isteğine göre bir yaşantı yaşarız...