Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Şu İnce Memed işi beni her zaman şaşırttı. Türkiyede birçok sebeplerden, örneğin dilinden, içeriğinden, dildeki şiirsellikten, sosyal durumları verişinden dolayı çok sattı, diyelim. Ya dünyada bu kadar okunması, birçok ülkede, Fransada, İngilterede bestseller olması, İskandinavyada yıllarca kitapçı vitrinlerinden inmemesi. Her ülkede, beş aşağı beş yukarı Türkiyedeki gibi karşılanması… Bunun bir gizi var, var olmaya da, bunu ben de bilemiyorum, öbür yazarlar da sanırım… — İyi yazarlığın kuralı da, gizi de, bu giz olacak her halde. Yazarken okuyucuyu düşünür müsün? — Hangi okuyucuyu düşünebilirim ki, okuyucu kim, nerede, köylü mü, şehirli mi, dağdaki çoban, üniversitedeki profesör mü, işçi mi, kim? Bir de dünyanın, bildiğiniz gibi, birçok ülkesinde okunuyorum, kim bu okuyucular, onları bilemiyorum ki. Bizim ülkemizde sözlü edebiyattan yazılı edebiyata geçmek çok zordu. Romanın, hikayenin çok kısa bir geçmişi vardı. Bir hikaye, bir roman dili yaratamamıştık. Bizim halk edebiyatımız, halk dilimiz çok zengindi. Halkımızın sözlü anlatımı yüzlerce yıldır öylesine bir ustalığa erişmişti ki, inanılmaz. İnsan bunun karşısında şaşırıp kalıyordu. Bense, bu sözlü anlatımın içinde büyümüş, gençliğimde onlar gibi destanlar, türkülü hikayeler anlatmaya yeltenmiş, anlatım ustalarına çırak olmaya çalışmıştım. Yazılı edebiyatla karşılaşınca, bunun, benim bildiğim sözlü edebiyatla çok fazla ilişiği olmadığını anladım.
·
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.